1. benlik ve nefsâniyeti terk etmek, manevi terakkînin ilk şartıdır. nefsâniyet terk edilmeden ilâhî muhabbete nâil olunamaz. imâm-ı rabbâni hazretleri bu hakîkati şöyle ifade eder:

    “kalp bir anda iki şeyi sevemez. kalbin muhabbet bağı bir şeye bağlanınca, orada başka bir muhabbete yer kalmaz. kişinin birden çok arzusunun bulunması ve sevgisinin mal, evlat, riyâset, övülmek ve insanlar arasında üstün olmak gibi muhtelif şeylere bağlanması durumunda da sevdiği şey aslında bir tanedir, o da nefsidir (benliğidir). bunları sevmesi, aslında nefsine olan bir sevgisinin bir ifadesidir. çünkü bu kişi onları kendilerinden dolayı değil, nefsi için sever. nefsine karşı muhabbet yok olunca diğerlerinin sevgisi de yok olur. bu sebeple:

    “kul ile rabbi arasındaki perde, dünya değildir; kulun kendi nefsidir.” denilmiştir. yani kulun esas murâdı ve arzusu sadece nefsidir. bunun zarurî neticesi olarak perde de kulun nefsi olmaktadır. kul, nefsânî arzularından tamamen sıyrılmadıkça rabbinin muhabbetini kalbine yerleştiremez.

    mevlânâ hazretleri’nin buyurduğu gibi:
    “hakk’a yakınlık ne yukarı çıkmak ne de aşağı inmekle olur. allah’a yakınlık ancak nefsâniyet bağından kurtulmakla olur.”

    imâm-ı rabbâni, kalbi fânî varlıkların muhabbetinden kurtarıp ilâhî muhabbete istikametlendirebilmek için evlatlarına şu tavsiyede bulunurdu:

    “allah’ın razı olduğu şeylerden başka hiçbir şeyden razı olmayın, onları arzu etmeyin! bunlar, bizim dünyadan çekip gitmemizle sona ereceğine göre, şimdiden onları terk edelim! bunları gözümüzde büyütmeyelim. allah dostları bunları kendi arzularıyla terk ederler.”

mesaj gönder