1. ilişkiler çoğu zaman bitmek için başlar zaten. hatta bana göre ilişkilerin hepsi biter, sadece bazılarında ayrılık olmaz.

    sürekli ilişkileri eleştirip sık ilişki yaşayan biri olarak ben de fazlasıyla eleştiriliyorum haliyle ama ben ilişkilere inanmadığımı ilişkinin içerisinde de sık tekrar eden biriyim. neyse konuya dönersek;

    ilk başlarda biten ilişkinin ardından giden için üzülürsünüz. ancak tecrübe kazandıkça her biten ilişkinin ardından yalnızca kendiniz için üzülmeye başlarsınız. çünkü birinin gidişine ya da birini geride bırakmaya alışmışsınızdır artık.

    ama yine de biten ilişki üzer. elbette alışkanlıklar, anılar vardır hatta salinger' ın çavdar tarlasında çocuklar kitabının son cümlesidir; ''kimseye bir şey anlatmayıp hepsini özlemeye başlıyorsunuz sonra'' ama -en azından kendi adıma- beni üzen şey bunların hiçbiri olmuyor. ben çok hayalperest yaşayan biriyim. yolda yürürken çok kısa bir sürede bir hayale dalar yanından geçtiğim evleri, insanları, sokakları fark edemem. bu zamana kadar araba çarpmaması gerçekten mucize çünkü -vallahi şaka değil- önümdeki telefon kulübesini görmeyip çarptığım vakidir. bu kadar hayalperest biri olunca biriyle birlikte hayal alemine dalmak daha kolay oluyor. hayatı onunla planlıyor, hayallere onu da dahil ediyorsun. ve ayrılığın ardından asıl üzen, yıpratan şey içindeki soyut boşluğu doldurmaya çalıştığın hayallerin de insanla birlikte gitmesi oluyor. çünkü her ilişkide tüm geçmiş tecrübene rağmen bu kez farklı olacak sanrısına kapılıp açıyorsun içini, içimi açmayacaksam ilişkiyi yaşamaya ne gerek var diyerek. o boşluğu fütursuzca gösteriyorsun karşındakine ve hayallerle dolduruyorsun o boşluğu ve bu sayede her ilişkide daha da büyütüyorsun aslında. her ayrılığın ardından da daha büyük bir boşlukla başbaşa kalıyorsun.

    ilk zamanlarda somut bir kayba üzülüyorsun. tutamadığın bir ele, göremeyeceğin bir gülüşe, okşayamayacağın bir tene... ama ilişkiler yaşayıp tecrübe kazanınca ayrılıklar artık sadece soyut kayıplar bırakıyor geride. içinde kocaman bir boşluk, neyle dolduracağını bilemediğin ve dahası kimsenin de çözemediği... herkes çözüm olarak kendini kandır diyor. işe odaklan, hobile bul... vs. vs. düşünme diyor yani.

    şimdi birlikte düşünmeyi sevdiğim insan da düşünme diyor mesela, sanki kendisi düşünmemeyi başarabiliyormuş gibi... bence düşünmek de bir tür lanet. bir arkadaşım ''bu kadar farkındalıkla yaşamak çok zor, buna devam edemezsin'' demişti. şimdi o da yok tabii hayatımda ki zaten böyle cümleler hep flörtlerden çıkar. oysaki kendimi özel falan görmüyorum. herkes benzer dertlerden muzdarip ve herkes hayatında, gerçek benliğini, o kadar mutlu olmadığını, memnuniyetsizliklerini apaçık gösterebileceği birilerini arıyor, istiyor yaşamı boyunca.

    acı olan şu ki siz(ben de tabii) içinizdeki o boşluğu sevecek birini arıyorsunuz ama aradığınız kişinin güzel/zeki/yakışıklı/kültürlü/zengin/popüler... (belki sadece biri belki hepsi) olmasını istiyorsunuz. siz, sırf siz onu seviyorsunuz diye birinin de sizi sevmesini istiyorsunuz. oysaki siz de onu bazen fark etmeseniz de belli nedenler yüzünden seviyorsunuz.

    bir ilişkiyi yürütmek için, biri tarafından sevilmek için ortaya sadece sevginizi koymak asla yeterli olmaz. sevilmek istiyorsanız sevgiden(sadakat, ilgi vs. de sevgiye dahildir) daha fazlasını verebilmelisiniz. birinin, içinizdeki o büyük boşluğa katlanabilmesi, orayı doldurmayı kabul etmesi için ona iyi bir teklif sunabilmelisiniz. işte bu gerçek böylesine ortadayken bir insanın gidişine pek üzülemiyorsunuz haliyle.

mesaj gönder