1. sürekli ertelediğim psikiyatriste 3 gün sonra gidiyorum. tuhaf bir tedirginlik içerisindeyim. ne anlatacağım, nereden başlayacağım? önce "kaşlarımı yoluyorum ben" diyeceğim bunu biliyorum. o da nedenlerini soracaktır muhtemelen. anlatacak neyim var? karmaşa. hiçliği anlatarak başlayabilirim. hiç olmama sebep olan etmenleri sıralayabilirim. ee sonra? onun da çok umrunda olmayacak. muayene süresinin bitmesini kollayıp bana da bir ilaç verip başka bir hastaya yönelecek.

    insanlar birbirlerini dinlerken bile aslında dinlemek istedikleri için değil ve merak ettikleri için de değil; o anın gerektirdiği gibi davranmak zorunda oldukları için dinliyorlar.

    hiç olmanın da, bütün ve diri olmanın da altında yatan derin sebepler var. bu sebepler, koşullar, gerekçeler, bütün olmaya çalışmalar, hiç olmaktan kurtulamayışlar, bok püsür bir sürü diyalektik içerisinde. teknolojik insanlar, telefonları bir kenara bırakıp birbirlerinin yüzlerine baktıklarında donuk, sönük ve anlamsız ifadelerle karşılaşıyor. ali mehmet'e yarın çıkacak yeni model telefonun özelliklerinden bahsediyor. emine hatice'ye fatma'nın düğününün ne kadar basit ve ucuz olduğundan dem vuruyor. birileri ölüyor, birileri can çekişiyor, birileri doğuyor, birileri devletten yakınıyor, birileri yönetiyor, birileri eziliyor... aslında roller hep aynı, sadece insanlar değişiyor. bakışlar aynı, sözler aynı, yaşamlar hemen hemen aynı.

    bazen bütün bu anlattıklarım sırasında insanlara teker teker tokat atmak, yönetenlerin kapılarını tekmeleyip kırmak istiyorum. oturdukları koltuğu camlarından aşağı fırlatıp bana ne yapacaklarını seyretmek istiyorum. bir kelimeyi on kere tekrar ettiğinde bile anlamsızlaşırken ben yaşamı her gün anlamlandırmaya çalışarak onu da hiçleştiriyorum.

    rolümden sıkıldım. figüranlıktan yoruldum. yönetmeni sevmiyorum. senarist olsam ya?

mesaj gönder