• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.90)
arrival - denis villeneuve
film, ordu dilbilimcisi dr. louise banks'in hikayesini anlatıyor. bir uzay gemisi dünyaya iniş yapınca dünya adeta sarsılır. amaçlarının ne olduğu bilinmeyen uzaylılarla iletişim kurmanın yolları aranmaya başlar. uzaylılarla iletişim kurması için ordu dilbilimcisi dr. louise banks çağrılır. doktora yardımcı olması için de fizikçi ian donnelly seçilir. ikilinin artık en önemli görevi uzaylıların barışçıl mı yoksa istilacı mı olduğunu belirleyebilmektir. bu süreçte bir diğer zorluk da ordunun ısrarcı bir şekilde saldırı yanlısı olması olacaktır.
  1. öncelikle filmi izleyin. filmi kesinlikle izleyin. filmi başından sonuna kadar "bir bulmaca çözüyorum" düşüncesiyle, sabır içinde izleyin.

    ikinci olarak film için bilim-kurgu türünde deniyor ama bu filmin türü bence felsefi. hatta doğrudan dil felsefesi (bkz: selam olsun wittgenstein reise!)

    öte yandan filmin bazı bölümlerinde müzikler gereksiz perdedendi. ve ayrıca kimi hollywood imgeleri de yok değildi. ki bunun için yapacak bir şey yok; çünkü artık bu satıyor. durum malesef böyle...

    bundan sonrasında anlamlı şeyler yazabilirim yazamayabilirim de. bilemiyorum boh da çıhabilir ama bu tarz uzaylı (bizim gezegenimize ait olmayan varlık) konulu filmlere, bilim-kurgu kitaplarına ya da bunlara benzer başka şeylerle ilgili geniş kapsamlı bilgiye haiz değilim. neyse hadi film değerlendirmemize başlayalım.

    !---- spoiler ----!

    evet, bu zamana kadar uzaylıları bizden daha zeki, daha bilgili ve dolayısıyla daha gelişmiş olarak hayal ettik. ya da daha saldırgan. yani hayal ettiler. bilim-kurgu yazarları. bu, zaman boyunca hep bu şekilde, "ışınsal" (bkz: geometrik terim olan ışın) olarak ilerledi. ki tam da bu konuda film, ana fikirlerinden biri olan "dil ışınsaldır." düşüncesiyle, bilim-kurgu tarihine koca bir "hasssiktir" (bkz: evet, üç s var) çekmiştir. çok iyi, çok da güzel etmiştir.

    çünkü heptapodlar bizim gelişmiş olarak gördüğümüz modern dillerimizi konuşamaz, anlayamazlar. çünkü onların konuştuğu dil zaman kipi olmayan "ilkel" çekimlidir. (ışınsal dil; zamanı, olmadığı bir şey gibi, yani ışınsal olarak ilerliyor gibi algılamamızı sağlar.) [hal böyle olunca bütün bilim-kurgu tarihi de ışınsal bir düşünce sistemiyle, uzaylıları her konuda bizden daha yetkin şekilde hayal ederek ilerlemiştir.]

    ve aslında filmin ilerleyişi de zamanı bu şekilde algılamamıza sebep olur. filmin girişi aslında filmin bitişinden sonraki bir zaman dilimini anlatır. ama filmin sonuna kadar yönetmen izleyiciye filmin ışınsal olarak ilerlediğini düşündürmüştür.

    oysa heptapodlara göre, dillerinden çıkarım yaparak; zaman ışınsal olarak ilerlemez. ileri ve geri sarabilir. (hannah ismi ve ismin açıklaması bunun için kullanılan bir imgeydi zannımca.) zaman ileri ve geri sarabiliyorsa "zaman yoktur" da diyebiliriz. (bkz: rusların heptapodlardan öğrendiği yegane şey)

    "offer weapon"
    louise, heptapodlara dünyadaki amaçlarını sorduğunda aldığı cevap; silah öneri/si. sonrasında cama yakınlaştı, abbott louise'e onlar gibi yazmayı öğretti. ve hemen ardından castello bütün heptapod dilini cama yazdı.

    patlamadan sonra louise gemiye tekrar gittiğinde castello ile arada cam olmadan, onların tarafında konuştu. castello şöyle bir şey söyledi; "you have weapon, use it." (silahın var, kullan onu.) ve "weapon opens time." (silah zamanı açar.) bana göre burada "silah" olarak bahsedilen şey heptapod dilidir. ve altında şu düşünce yatar:
    "language is the most powerful weapon" (dil, en güçlü silahtır.) ve heptapod dili dünya dilleri gibi ışınsal değildir. çok yönlü ve çok boyutlu bir dildir.

    filmde bu düşünce zero-sum game kavramıyla desteklenir. "dil, iletişimi doğurur. iletişim varsa ve eğer kullanılırsa herkese, her tarafa kazanç sağlar." win-win muhabbeti. ve herkesin anladığı dil/iletişim tarzı farklıdır. tıpkı çinli general gibi. heptapod dili de sahip olduğu çok yönlülük ve çok boyutluluk özelliğiyle bu çeşitliliği kolayca sağlamaktadır.

    ki zaten filmin içinde izlediğimiz birkaç "flashforward"da louise'in öğrendiği heptapod dilini başka insanlara da öğrettiğini görürüz. ve bunun sonucunda da çinli generalle yüz yüze konuştuğu sahnenin ait olduğu zamanda dünya barışı tarzında bir birliğin sağlandığını anlarız.

    karakter odağına girdiğimizde louise, film boyunca; bir kızının olduğunu, kocası tarafından terk edildiğini, kızının hastalığa yakalanıp öldüğünü görür. castello ile yaptığı son konuşmada bu gördüğü şeylerin kendi geleceği olduğunu anlar...

    tam burada, filmin sonunda yönetmen elimize sağlam bir düğüm bırakır:
    insan, bile bile ladese düşer mi? ya da sonunun boktan bir yere çıktığını bildiği o yola neden girer?

    !---- spoiler ----!

    gecenin bu vaktinde film hafızamda taze iken bu kadar oldu. film üzerinde düşünüp başka çıkarımlar yapabilirsem yorumu düzenleyeceğim.

mesaj gönder