1. geveze mahlaslı radyocu jozi zalma'nın 2006 çıkışlı kitabının ve bu kitabın ana hikayesinin adı.

    hikaye şöyledir;

    bir çocuk bir gün bir partide biz kıza rastlamış kız harikaymış. o gün kızın peşinde o kadar çok erkek varmış ki partinin sonunda çocuk kızı kahve içmeye davet etmiş.

    kız parti boyunca dikkatini çekmeyen çocuğun davetine şaşırmış ancak tam bir kibarlık göstergesi olarak kabul etmiş ve hemen yakında bulunan köşedeki şirin cafeye oturmuşlar.

    delikanlı çocuk o kadar heyecanlıymış ki kalbinin çarpmasından konuşamıyormuş. onun bu hali kızın huzurunu kaçırmış ve ‘’ben artık gideyim’’ demeye hazırlanıyorken delikanlı birden garsonu çağırmış ve garsona ‘’ bana biraz tuz getirirmisiniz’’ kahveme koymak için demiş.

    kahveye tuz mu olur diye yan masalardan hayretle çocuğun yüzüne bakmış herkes. delikanlı utancından kıpkırmızı olmuş ama tuzu kahvesine döküp içmeye başlamış.

    kız merakla delikanlıya ‘’çok garip bir ağız tadınız var’’ demiş. bunun üzerine delikanlı başlamış anlatmaya ‘’ çocukken deniz kenarında yaşardık hep deniz kenarında ve denizde oynardım. denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmezdi. bu tatla büyüdüm ben bu tadı çok sevdim kahveme tuz koymamda bundan ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar onları ve evimi öyle özlüyorum ki’’

    bunları anlatırken tabi delikanlının gözleri nemlenmiş kız da dinlediği hikayeden çok duygulanmış ve içini bu kadar samimi döken evini ailesini bu kadar özleyen bir adam evi aileyi seven biri olmalı, evini düşünen evini arayan evini sakınan biri ev duyusu olan biri. bu sırada kızda konuşmaya başlamış onunda evi uzaklardaymış çocuk gibi oda ailesini anlatmış ve çok şirin hoş bir sohbet olmuş.

    tatlı ve sıcak bu sohbet bu güzel öykünün başlangıcını oluşturmakta. daha sonra çocuk ve kız buluşmalarına devam etmişler ve her güzel öyküde olduğu gibi evlenmişler ve sonuna kadar çok mutlu yaşamları olmuş prenses kız hayatı boyunca prensi delikanlıya ne zaman kahve yapsa içine bir kaşıkta tuz koydu çünkü prensi kahveyi tuzlu seviyordu. yada o onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.

    kırk yıl sonra delikanlı yaşlandı ve dünyaya ve da etti. karısına da ben öldüğümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı canından çok sevdiği sevgili karısına.

    mektubun satırlarında çocuk şöyle diyordu sevgili karısına ‘’ sevgilim bir tanem’’ lütfen beni affet bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim. oda tuzlu kahve sevdiğimle ilgiliydi. ilk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? öyle heyecanlı ve gergindim ki garsona şeker diyecekken tuz çıktı birden ağzımdan sen ve herkes bana bakarken değiştirmeye o kadar utandım ki yalanla devam ettim. bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı iç aklıma gelmemişti. sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm ama her defasında korkudan vazgeçtim.şimdi öldüm artık korkmam için bir sebep kalmadı. işte gerçek şu ki ben tuzlu kahve sevmem tuzlu kahve çok garip ve rezil bir tattır. ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. hem de hiç zerre pişmanlık duymadan içtim. seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluyum. dünyaya bir daha gelsem her şeyi yeniden yaşamak seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterdim. ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da yazıyormuş’’

    bu esnada yaşlı kadının gözleri mektubu sırılsıklam ıslatıncaya kadar yaşarmış sulanmış. günler sonra bir gün sohbet esnasında kahve içerken etrafındakilerden bir tanesi bu kahveyi sade içiyoruz orta içiyoruz şekerli içiyoruz bir de tuzlu içsek nasıl olur acaba tuzlu kahvenin tadı nasıldır diye muhabbet açınca yaşlı kadının kocasını hatırlamış o an ve gözleri tekrar dolmuş ve ‘’ tuzlu kahve çok tatlıdır çok tatlıdır’’ demiş.
    yalan

mesaj gönder