1. itiraf ediyorum, benim için hayal kırıklığının miladı hayta babamla değil, mavi bakkal'ın sahabısı murat amcayla başlar.

    yaşım 5, en fazla 6, tam emin değilim. o zamanlar gazeteler,çoluk çombalak kültürlensin diye çılgın atıyor. yeni yüzyıl gazetesi bir sürü çocuk klasiği veriyor her hafta, sabah gazetesi henüz bizlere ait o zamanlar, ozmo veriyor her gün, tv'yle paralel takip edilebilecek ingilizce öğrenim seti, magic english, ayşegül serisi, hürriyet gazetesi şirinler'in maketlerini veriyor, hikayelerini veriyor, bulvar - tan gazeteleri meme falan veriyor, çılgın günler ve gecelerdi.

    bakkal çağım gelmiş, her zeytinburnu jojuu gibi ben de mavi bakkal'ın yolunu tutuyorum her sabah ekmek, yumurta almak için. üç alıyorsam ikisini kırıyorum zaten, amatörüm daha. neyse. bu canım bakkal muradım şirin bir amca. bir ara mavi önlüklüydü hatta, milenyum'dan sonra giymedi, global oldu o da başımıza. ben bakkala girdiğimde istediklerimi söylerim, o da sarıp verir, güler, para aldı üstünü verdi olurdu ve alışveriş sekansını bakkaldan çıkmamla çekip bitirmiş olurduk.

    sabahlardan bir sabah efendim. yine girdim bakkala. murat amca yumurtaları seçerken benim gözüm ozmo eklerine ilişti. çocukken öyle elleyen, bakan bir şey değildim, baya baya ürkerdim insanlardan. (şimdi elleyip bakıyorum, korkacak bir şey yokmuş) uzaktan böyle kapağına bakıyordum, yaklaştım bir sayfa açtım. diğer sayfayı çevirmeye kalmadan benim çılgın murat amcam "oy yavruuım!" diye bir güldü, kollarını açtı! zıpladım korkumdan döndüm gerime, murat amca dede gibi sarıldı bana, tabureye oturttu. "bundan sonra burda bakıp sevdiğin, okumak istediğin, boyamak istediğin ne varsa al, hepsi senin olsun, olur mu yavrum? " dedi. ohaohaohaohaoha yani bütün o kitaplar, ozmolar,maketler benim miydi, hepsini sormadan alabilir miydim!

    çok sevinmiştim, çok şaşırmıştım, donup kalmıştım bir de, sadece "ı hı" diyebildim sessizce. o gün bana bir çocuk klasiği ve ozmo verdi. sonra her gün gerçekten de ne istediysem gülerek, konuşarak, "oku iyi çalış ha" diye dede gibi tembihleyerek verdi bir sürü kitap, dergi, boyama kitabı ve maketi. benden başka çocuğa yapıyor muydu böyle bilmiyordum. murat amcanın en sevdiği çocuk olduğumu düşünüp çok seviniyor, ona ve bana verdiği hediyelere layık olmak için daha türkçe grameri, hatta alfabeyi sökememiş bir bızdık olarak ingilizce öğrenmeye çalışıyordum, çok okuyup, daha çok boyuyordum. durduk yere murat amcanın benim bile bilmediğim bir sebepten bana inandığını düşünüyordum.

    sonra yine bir gün, bakkaldan içeri girdim. girer girmez hep yaptığım gibi gazetelerin ve verdiklerinin istiflendiği yere gittim. bir de ne göreyim! tübitak (o da bizlerin o vakitler) hayvan ansiklopedisi vermiş! sert kapak, renkli kuşe kağıt, 100 küsur sayfa... o bittiricik yaşımda bile edepliyim ama, al dediler diye elime ne geçerse tutup almıyorum. ama biliyorum ki neyi sorsam gülerek veriyor murat amcam. canım amcam. ağzına eşşek sıçaydı amcam.

    dedim "murat amca, bu parayla mı, gazeteyle mi?" bir yandan da kitapla beraber yumurtaları kırmadan nasıl götüreceğimi düşünüyorum, kitap artık benim çünkü, nezaketen sordum ki "alıp gitti arsız veled" olmasın. ben tam "al yavrum, hala soruyor musun? " demesini beklerken "bırak bırak bırak! bırak hepsini geç şuraya!" diye bağırmasın mı bana! korktum, ağzımı da açamadım ne oldu demek için. dediği yere ürkek ürkek geçtim. elime ekmekle yumurtayı tutuştururken "bir daha burdan tek bir kağıt çöpü bile almayacaksın duydun mu! sana kitap mitap yok bundan sonra anladın mı!" diye ikinci fırça darbesiyle beni yatmaya daha 98 fırça darbesi varken melissa p. yaptı hıyarto! "hı hı" dedim gözümü kara beton zeminden ayırmadan. içerde düşmemeleri için alt çenemi şiddetli vibrasyona aldığım gözyaşlarım, kapıdan çıkar çıkmaz şeker kız candy'nin arthur için döktükleri gibi bir sağa bir sola süzüldü ip gibi. anlamın ne demek olduğunu bilmediğim bir yaşta bir anlam arıyordum bu yaptığına. ondan kitap istememiştim, iyi davranmasını da, dede gibi olmasını da. çocuklar belli bir yaşa kadar evcil hayvanlar gibi, her şeye ve herkese, özellikle ilgiye ve ilgi gösterene çok çabuk alışıyorlar, onları benimsiyorlar. ben de öyle olmuştum. birden bire kovalanmak, üstelik sebepsiz bir şekilde azar işitmek çocuk kalbimi kırmış, en kötüsü de kendimi kötü davranılmayı hak eden akılsız bir çocuk gibi hissettirmişti.

    ben hep gösterip de elletmeyenin önce babam olduğunu anlatır, düşünürdüm ama fark ve itiraf ediyorum ki ilk sütü bozuk, bakkal murat amcaymış. bu benim hayattaki ilk yanılgımdı. öğrendiklerimi tekrar ettirip, daha iyi belletmek için hayatım karşıma aynı hataya düşme fırsatını 14 yıl sonra tekrar verecek, ben de hiç düşünmeden fırsatı krize çevirecektim...

    hâmiş : bugün ingilizceyle hiç derdim olmadan büyüdüysem yan yana, hep o ozmo' lar sayesinde youser'lar. dergisinde, tv programında emeği geçen kim varsa god bless them yeminle, ındaaağiyaay vil oolveyiz lağv deem...

mesaj gönder