1. !---- spoiler ----!

    yağmur iyiden iyiye hızlandı. acaba içeri su giriyor mu pencerenden? o mavi brandayı bunun için mi astın balkonuna geçen gün yoksa; tabii eğer sen astıysan? balkonun paslı demirleri çatı katındaki bir balkon için ne kadar da alçak. yaklaşmaya korkar insan, yaklaştın mı acaba hiç? kirden grileşmiş perdenin ortadaki halkalarından ikisi çıkmış, tepesinde minik bir ağız olmuş dışarıya doğru ha bir şey dedi ha diyecek gibi duruyor. dört yıldır bekliyorum o ağzın dile geleceği, isyan edeceği, haykıracağı hiçbirini yapamazsa vazgeçip kapanacağı günü. ama o öyle, aynı, ifadesizce duruyor.

    masamdaki yeşil, uzun ve uca doğru iyice incelip sivrilen kılıç gibi yapraklarının bazısı heybetle semaya doğru bakan bazısı neredeyse secde eden ve adını bir türlü öğrenemediğim, sırf sadece yeşil yaprakları var diye aldığım bitki meğerse çiçek açıyormuş, bugün öğrenmiş oldum tam ortadaki beyaz eli görünce. hayatımın ilk, evimin tek çiçeğine su verip onunla konuşmaya başladığım ilk günlerden birinde senin balkonunda hiç çiçek olmadığını gördüm. şu pastırma sıcaklarında balkonunun kapısı gece gündüz hep açıktı ya hani; bir de çiçekler için bakayım odanın içine dedim. ama yine örtüsünün sarı mı sütlü kahve mi olduğunu tam kestiremediğim, desenlerinin çiçek olduğunu tahmin ettiğim oldukça alçak divanından ve eskimiş plastik topların mavisine benzer mavi renkli marley döşemelerinden başka bir şey göremedim. hatırlıyorum da evine dair ilk fark ettiğim şey bu marley döşemelerdi. bu kadarını, tüm bu detayları bu mesafeden nasıl gördün diyebilirsin, haklısın belki de görmedim. ama ben dünyanın uzaydan çekilmiş bir fotogragfına benzetmiştim döşemelerini, okyanuslar ve denizlerde değişen mavinin tonları ve ne zaman nasıl oluştuklarını allah bilir lekelerin kıtaları ve adaları ile.


    yaz akşamlarından biriydi. balkondaki masanın başına geçmiş çayımı içiyordum. denizi gören sokağımızın karşısında şehrin ışıklı bir yanı yok ya hani; ya suların karanlığına dalacaksın oranın aslında o mavi deniz olduğunu bilerek, yetmiyorsa hayal gücün hemen aşağıdaki limanın vinçlerine, demirlerine, gemilerin karaltılarına bakıp gemilerin yüklerini, miçoların yüzlerini ve öykülerini bileceksin içinde. ya da benim gibi yapıp karşındaki evin balkonuna ve açık balkon kapısından olsa olsa küçük bir bölümü görünen odasına bakıp seni göreceksin. ne diyordum; bir yaz akşamıydı yine. seni mi gördüm ne bilemedim; nasıl heyecanlandım, nasıl fırladım yerimden, iyice sarktım dışarı doğru, nasıl gözlerimi kıstım daha net göreyim diye bir bilsen. bir karaltı vardı sanki divanın üstünde. saatlerce baktım bir hareket olacak mı diye. tıpkı anneannemin öldüğü günkü gibiydi. yere halının üstüne yatırmışlardı onu. üstüne büyükçe beyaz bir çarşaf örtmüşlerdi yüzünü de kapatacak şekilde. kimse koltuklarda oturmuyordu. zaten çok da koltuk yokta odada. hepimiz yere, anneannemin etrafına oturmuştuk. ben o’na bakmak istemiyordum. halıya baktım saatlerce, halının yeşil, bordo çiçeklerini, kahverengi baklava dilimi şekillerini ezberlercesine halıya baktım. o’na bakarsam hareket ettiğini göreceğimi biliyordum çünkü. bu sefer hareket etmeni görmek için saatlerce sana baktım. bir küçük kımıldama mı oldu yoksa duman mı içerdeki? tanrım, sigara içiyor diye fırladım yerimden. bir şahit, bir şahit olmalıydı buna. sana mı seslenseydim var olduğuna şahit tutmak için.

    yağmur durulmaya başladı. brandadan süzülen sulara bakıyorum. saat geç oldu artık uyusam iyi olacak. söz veriyorum yarın gelip kapını çalacağım. biliyorum, bana inanmıyorsun ama bu sefer söz...


    !---- spoiler ----!

mesaj gönder