1. bir kız var.

    18 aydır tanıyorum. tanışıklığımızın ilk 3 ayı sorunsuz, sıkıntısız adeta "piremsesler gibiydim ben baba evinde" modunda geçti. cicim dönemleri mi dersiniz, uzun zaman sonra birini tanımanın heyecanı veya tutkuya esir olmanın bağlayıcılığı mı, bilemeyeceğim.

    sonra bir anda benim yaptığım, ha onun da katkısının olmadığını söyleyemeyeceğim, bazı hatalar neticesinde ilişkimiz freni patlamış kamyon gibi bayır aşağı yol aldı ve bi' yerlere bodozlama dalmaktan çok sefer kıl payı kurtulduk, öyle sandık. birçok kez kavgalar, ayrılıklar, sert tartışmalar yaşadık... kaç kez görüşmeyi kestikse de, bir şekilde birbirimizden kopamadık, sürekli geri dönüşler yaşadık ve en son 15 temmuz gecesi, o geceden önce 2 haftadır konuşmayan biz, bir kez daha birbirimize ihtiyaç duyduk ve birbirimizi destekledik, o kötü gecede bir nevi barıştık tekrar. o geceden sonra, bir daha da kopmadık. daha sıkı bağlandık birbirimize. aramızda bir şey başlamadı, başlayacak gibi de durmuyor ama, öyle sıkı bir bağ ile bağlanmışız ki biz öncesi süreçte, o kopma noktası, aslında bizim açımızdan sağlam bir düğüm olmuştu. arkadaştan hep bir fazlası, ötesinden hep bir eksik kaldık...

    ona dair birçok hatıra, birçok yaşanmışlık biriktiren hafızam, ilişik her şeyde dank diye onu vuruyor yüzüme... onla yeni tanıştığım zamanlarda ilk kez dinlediğim bir şarkı, onun bana dinlememi söylediği şarkılar, instagrama foto attığım bir kafe, ekşi'den okuduğum ve kahkahalar attığımız bir entry... saçlarıyla oynaması... ne vakit ki, elini saçlarına götüren bir kadın görsem, hatırımda o an canlanır. kedisinin bilgisayarının önünden geçişi, elinde tabletiyle kendi etrafında dönüşü, duvarında asılı kendi çizdiği resimleri; bağırması, gülmesi, ağlaması, susması ve konuşması... "bu neymiş" deyip, bir şeyleri karıştırdığı meraklı halleri... hayalleri... hayallerim... bu hayallerin kesişim kümesinin mevcudunun birbirimizi tanıdıkça sürekli artması... samimiyeti iliklerime kadar sadece onda hissedişim... bilgisi, kültürü, neyi nerde yapacağını nasıl davranması gerektiğini çok iyi hesap edişi ve bu yaslı damarlar için aranan kan olması... rüyalardaki buluşmalarımız, üstünde mavi ceketi varken hani, sımsıkı sarıp sarmalaması... rüya olmayan bir alemde seni seviyorum deyişi...

    onun sevmediği ama benim sevdiğim ve ona anlattığım şeyleri sabırla ve ilgiyle dinlemesi... onun anlattığı, ilgi alanıma hiç girmese de sırf onun sesinden diye, onun sevdiği şeyler diye dinlediğim onca şey...

    hele, hayatıma öyle büyük bir etkisi, öyle büyük bir katkısı var ki... bugün, bulunduğum yerlere, onun üstün katkıları sayesinde geldiğimi söylesem abartmış olmam, söylemezsem ona ayıp etmiş olurum. belki hiç okumayacak o ama, ben ona burdan bir kez daha teşekkürü borç bilirim: teşekkürler yeşil gözlüm...

    so what? bir yere varmayacağım. sadece iç döküyorum. nereye gidecek, nereye gidiyor, gidiyor mu bilmiyorum bu şey... adına bir ilişki diyemiyorum. adının ne olduğunun ne önemi var ki? konuşurken, onu duyduğumda mutluyum ya. peki ne olacak bundan sonrası? sonrası var mı? ilerisi bizim için ne? bu sorulara makul cevaplar verebilecek miyim bilmiyorum. istediğimin ne olduğunu biliyorum. onun ne istediğini ve o istese dahi olup olmayacağını bilmiyorum ama, umut ediyorum. söz sahibi kim hatırlamıyorum ama, "umutsuzlukta haklı çıkacağıma umutta yenilgiye uğrarım." diye düşünüyorum. umut etmekten vazgeçmiyorum ve bir gün dahasının olacağını umut ediyorum.

    olursa umutta kazanırız, olmazsa umutsuzlukta haklı çıkmamış oluruz... insan için kıyamet, umutsuz kaldığı gün, umutsuzlukta haklı çıktığı gün değil de nedir?

    *

    bir gün mutlaka...

mesaj gönder