1. sokakta top oynamak diye başlayabilirim söze. sonra tarabya'da ki tavernaları görmek, cengiz kurtoğlu, ayhan aşan, ümit besen gibi isimleri kaldırımdan çekirdek çitleyerek izlemek, beşiktaş'ta barbaros meydanında bisiklet pedallı eski model araba ile tam tur atmak, 25 kuruş gibi bir şeydi heralde, iki arkadaş binerdik, kısıtlı paramızdan geri kalan az miktar ile ise, kazan'ın yanı olması lazım, şimdiler teb ya da garanti bankası cafe corner vardı, oradan kumpir diye patates üzeri tereyağ ve kaşar alabilmek sadece. sonrası da kırmızı otobüsümüze binip biletimizi atmak olurdu. kışı bu biletler aracın içinde ki makinede yanardı, seyretmesi zevkli ve korkutucu gelirdi, ya araba yanarsa diye.

    fener maçları için bilet kuyruğuna girmek maç günü, hatta derbilerde kamp kurmak günler önce. metallica diye bir grup olduğunu ve istanbula geldiğini, büyüm gümbürtü koptuğunu tv'den izlemek. tv de son model pilibis. kumanda yok, baban sana diyor gidip çat çat basıyorsun ekranın yanındaki tuşlara. bir süre sonra tuşlar yavşayınca kanal bozulmasın diye arada gidip ince dokunuşlar yapmak da senin görevin.

    bizimkiler izlemek, parliament sinema kulübünün sadece reklamını görebilmek, avrupadan futbol, spor stüdyosu ve trt 2 de ki müzik programlarının müptelası olmak, bob ross la resim çizmek, ilkokulda kocaman fotoğrafını çekmeleri, altında okuma yazma öğreniyorum yazan, fındık ve süt dağıtılması, aşıdan kaçmak için sahte ağlamalar.

    voltran, lazerion, benjamin, he man, she ra, orko, transformers, pazar kovboy filmleri, atari, 1 in 999.999 oyunlar, kozbi ailesi, alacakaranlık kuşağı, pazar konserleri, maradona, batistuta, aykut, rıdvan, oğuz, kalede engin, ali nail, cannes, van, kan revan manşetleri, boliç, manchester zaferi, ali şen başkan, fener şampiyon.

    aslında doksanlar değilde çocukluk işte. daha da neler vardır şimdi hatra gelmeyen. solgun, sarımtrak ekranlar gibi geçiyor önümden şu an.

mesaj gönder