1. yıldızsız bir geceydi, çölde olmasına rağmen tek bir yıldız dahi görememesini kendi yalnızlığına yordu, bir tek yıldız bile ona eşlik etmemişti. onca bulut alındı da bunca yok sayılmaya, uzak diyarlara gidip günlerce göz yaşı döktü. yıldızsız bir geceydi, gök ve yeryüzü sessizdi. kurumuş ve uçuşan bir kaç dikenden başka bir şey yoktu, rüzgarın keyfince dans ettirmesi olmasa onlar da yoktu. öyle bir geceydi ki karanlık kaktüslerin dikenlerinden incinecek kadar somuttu. kumdan tepeler böyle gecelerde birbirlerine sarılıyor daha da büyüyorlardı. o da bir tepenin kavuşmasını izlemeye dalmıştı bu yıldızsız, karanlık ve kimsesiz gecede.

    bulutların ayrılışı sabaha çattı, güneş terkedilmiş hissetti. ve öyle bir kızardı ki bu hisle, çölde yaşayanların sol yanları yandı. uyandı, sol tarafındaki yanma hissiyle, artık kumlar düşmandı, çöl düşmandı. yürüdü bir kaç saat boyunca kimsesizliğin ortasında amaçsızca yürüdü. heryer birdi, herşey düşmandı. yavaşça attı fazla ağırlık yapan her şeyi. önce fazla kıyafetlerini, biraz sonra kitaplarını ve altınları, takıları. gerçekten değeri olanlardan başka ne varsa attı. biraz bağı kalmıştı sadece üzerinde, insanlıkla biraz bağı, yaşamla biraz bağı, kalan her şeyi atmıştı. tekrar gece çökerken kumlar toprağa karıştı, bastığı yer sertleşti, rüzgar yüzünü kesmeyi bıraktı.

    gece çöktü. biraz daha ilerledikten sonra eğildi başını bir taşa koydu, toprağı öptü. yıllardır ilk defa öpüyordu, dikenli bir topraktı öptüğü, karşılık verdi bu öpücüğe, dudağını kanattı. gülümsedi, kanadı, tekrar ayağa kalktı. yakınlarda duran bir başka taşa yürüdü, üzerine oturdu. ayakları yere daha bir sağlam basıyordu, kendisini daha kalabalık hissediyordu. başını göğe kaldırdı hatırladığı ilk zamanlardan beri yaptığı gibi, ibadet eder gibi, beklediğine kavuşur gibi, yıldızsız geceye baktı. başını yıllardır yaptığı gibi, küfreder gibi, ayrılık gibi, boşa geçmiş bir ömür gibi önüne eğdi. düz bir yer bulup yattı, yıldızsız bir gecede sessiz bir uykuya daldı.

    sabah uyandığında rüya görmemişti, susamamıştı, dinlenmemişti, yorulmamıştı, sadece uyumuştu, hissiz, derin, kimsesiz bir uykuydu bu. kalktı yola düştü, güneş daha bir dost değildi bugün, ama gene de sıcaklığını sırtında hissetti. yürüdükçe unuttu çölü, yürüdükçe unuttu zaten hatırlayamadığı her şeyi. ismi yoktu, belki olduysa da bir zaman, silinmişti hafızalardan, ismi yoktu yani yoktu, istikrarlı bir şekilde yok olmuştu. şimdi sert toprağa basarak yürüyordu, toprakta iz yoktu, etrafta ses yoktu, sonsuz bir kimsesizliğe kapılmış gibi boştu dünyası. etki etmeden geçiyordu ıssız topraklardan. ayağı takıldı da farketti ıssızlığını bozan bir kaç çalıyı.yürüyünce biraz daha bir yılan tısladı, bir kertenkele kaçıştı, bir kuş uçuştu. hayat vardı, hareket vardı, o yoktu.

    gün bitti. bir mağara buldu, girmeden önce kaldırdı başını gökyüzüne baktı. yıldızsız bir geceydi, sessizdi, bir ismi olsaydı korkardı, olmadığını hatırladı rahatladı. karanlık, mağaraya ondan önce girmişti, takip etti, içindeki karanlığı izler gibi izledi mağaranın derinliklerine kadar. taş duvar kesince kısa yolculuğunu, durdu, kıvrıldı bir köşeye ve uyudu. ertesi sabah uyanmadı, sonra hiç uyanmadı, yok olmadı, ismi yoktu, çok önceleri yok olmuştu, artık var değildi o kadar. kimse ağlamadı, kimse anlamadı, kimse ölmedi, sadece bir yıldız kayboldu yıldızsız geceden.

mesaj gönder