1. derin bir rüya, başlangıcı yok, ezelden beri bu rüyayı bekliyormuş gibi aşina her şeye. bir farenin gözünden görüyor önünde duran turuncu ayakkabılı adamı, ve bir farenin ayakları ile kaçıyor turuncu ayakkabılı adamın sopasından. küçük kalbinin sakinleşmesini bekliyor yeterince uzaklaştığında. sonra ileride toprağa saplanmış duran bir şişe takılıyor gözüne, yaklaştıkça büyüyor yansıması, büyüdükçe tanıyor kendini. garipsemiyor, şaşırmıyor, her sabah aynaya baktığı gibi bakıyor yansımasına, öyle umarsız, öyle alışkanlıktan. tek dikkatini kulağının birinin biraz küçük olması çekiyor, ve kulağına bozulan moraliyle terk ediyor yaklaştıkça büyüyen yansımasını.

    insanlardan uzak durması gerektiğini biliyor, o yüzden dalıyor en yakında gördüğü tarlaya. birkaç bitkiyi kemiriyor, ve hala şaşırarak sevmediğini fark ediyor yer elmasını. akşam çökmeye başlıyor, ne yapacağını bilemez halde sağa sola koşturuyor. güneşin batmasına inanamıyor, sanki tüm hayatını aydınlık yaşamış gibi kaçmaya çalışıyor kaçınılmaz sondan. kaçamıyor, çöküyor gece. şimdi her yer ölüm kokuyor. toprağı kazmaya başlıyor. mezarını kazar gibi kurtuluşunu kazıyor. yeterince kazdığını düşündüğünde, küçük deliğinin dibinde uykuya dalıyor.

    anlık bir uyku bu, uyumasıyla uyanması bir. ama yetiyor günün doğmasına. yavaşça çıkıyor güvensiz ama özgür olduğu toprağa. bir hışırtı sesi, yakında duyduğu, dikkatini çekiyor. gitmek konusunda gönülsüz, ilgisiz hayata karşı, açlığı ve ölüm korkusu dışında. ama bu ses farklı, bütün gün koştururken duyduğu bir şeyleri anımsatıyor, kendi minik ayak seslerini. sesin geldiği tarafa doğru meylediyor ihtiyatlı. bir patatesin yapraklarının arkasından bakıyor sesin geldiği tarafa. bir fare. aynı yere saplanmış şişede gördüğü yansımaya benziyor, sadece kulakları daha düzgün. bir dişi fare. yalnız olduğuna o kadar emindi ki. görüyor kendisini düzgün kulaklı, minik ayaklı diğer fare ve yaklaşıyor kendisine, kaçmamaya karar veriyor.

    koklamaya başlıyor dişi fare dikkatlice, belki de üreme mevsimi, henüz bunları bilmiyor. daha önce hep canı istedikçe seviştiği aklına geliyor. ama yanlış düşündüğünü anlıyor dişi topraktan dışarı çıkmış bir patatese doğru uzaklaştığı zaman. tanışmak için onun da düzgün kulaklıyı koklaması gerektiğini düşünüyor, yaklaşıyor. ne kadar çirkin olduğunu düşünüyor yaklaştıkça, yaklaştıkça büyüyor duyduğu iğrenti. acaba fareler de kusabilir mi? vazgeçiyor. daha fazla bu çirkin yaratıkla aynı ortamda kalamayacağını düşünüp koşmaya başlıyor.

    tekrar toprağa saplanmış şişeye vardığında hayranlıkla yaklaşıyor kendi yansımasına. küçük olan kulağı bile bozamıyor moralini. kendini seviyor, güzelliğini, kulaklarının asimetrisini. küçük ön ayaklarıyla yüzündeki kılları tarıyor. tekrar dönmemeye karar veriyor tarlaya. dönme fikri bile midesini bulandırıyor. bir ayakkabı bulana kadar koşuyor. topuklu kırmızı bir ayakkabı. kendisinden kaçışını izliyor ayakkabının. durdukça küçülmesini. artık hazır hissediyor kendini, bir baykuşun parçalayıp yavrularına dağıtacağı yem olmaya veya turuncu ayakkabılı bir insanın sopasında tüm kemiklerinin ve mümkünse ilk seferde omurgasının kırılmasına. ancak farklı yerde buluyor tatminini, bilinci hiçliğe karışıyor. uyanıyor.

mesaj gönder