1. Frp oynayan ve oynatan youserların kendilerini etkileyen hikayelerini, gülmekten yan masaların rahatsız bakışlarını çektikleri geyiklerini paylaşacakları başlık. İlk girdileri ben yapacağım. Çoğul eki kullanıyorum zira paylaşacaklarım 2015 yazında Ekin Ergün’ün dm olduğu necrosphere isimli dnd 5e oyunundaki karakterimin tuttuğu günlüklerden oluşuyor. Kendisine bize güzel bir oyun ve arkadaş ortamı sağladığı için minnettarım. Aktif olarak yazılarına ve oyunlarına devam ediyor. http://draconism.com/ adresinden kendisine ulaşabilirsiniz.
    Günlüğümde adı sıkça geçen, hikaye boyunca sivri dilimin hedefi olan Dorn isimli pelor ruhbanının @willemcarter olduğunu da belirterek buradan kendisine selam gönderiyorum :) burada yazdıklarım için cevap hakkına sahiptir :P Son olarak dün böyle bir başlık açmam için bana fikir veren @lake of the hell’e teşekkür ediyorum.

    Gökyüzünden güneşin kaybolduğu, hayvanların mutasyon geçirdiği, demon istilasının kasıp kavurduğu bir ortamda Nak'shir şehrine varan Haletin Belendir isimli Tiefling sorcerer’ın macerası şöyle başlar:

    Xiv'thara'da Başlayan Macera

    Xiv’thara topraklarının başkentine yaptığım uzun ve yorucu yolculuktan sonra, kesemdeki altınlar suyunu çekmeye başlamıştı. Uzun süredir aradığım değerli bitkilerden yoksun olmanın da etkisiyle şehirde ek işler arıyordum. Şehirdeki bağlantılarımdan birisi bir Pelor rahibinin batıya bir yolculuk düzenlediğini ve katılacak adama ihtiyaç duyduğunu bahsetti. Sonunda altın ve altın değerinde şifalı otlar elde edebileceğim bu maceraya balıklama atladım.

    Pelor tapınağına gittiğimde şu kısa hayatımda gördüğüm en tuhaf grup beni bekliyordu. Torunlarını büyütecek yaşta, bir köyde rastlasam bel soğukluğu için ilaç hazırlayacağım, Dragan isimli ihtiyar bir büyücü grubumuzun ilk üyesiydi. Gözlerinin altında ne şeytanlıklar yattığı belli olmayan ve yanında kesemi kontrol etme ihtiyacı hissettiğim, o uzun ve telaffuzu zor elf isminin kısaltması olan Ald’i kullanan sivri kulak grubumuzun ikinci üyesiydi. Sanırım aramızdaki en düzgün kişi, üzerindeki zırhtan şehir muhafızlarından biri olduğunu anladığım Jeremiah ismindeki savaşçıydı. Ve hepimiz ufak bir salonda birbirimizi keserken odaya işverenimiz, Pelor rahibi ve savaşçısı olan, Dorn isimli genç girdi. Bizimle konuşmadığı zamanlarda durmadan Pelor’a dua ediyormuş gibi bir havası vardı.

    Dorn geldikten sonra yolculuğumuzun amacından ve benim için en önemli olan kısım olan ganimetin paylaşımından bahsettik. Herkes için eşit bilgi ve eşit ganimet paylaşımı konusunda anlaştık. Yolculuğumuz Thar isimli, Xiv’thara bölgesinin ücra yerleşimlerinden birine düzenlenecek bir keşif gezisi olacakmış. Yürümekten nasır bağlamış ayaklarımı dinlendirecek bir at arabası ve yolculuk süresince bize yetecek kadar erzak ayarladıktan sonra yola çıktık.

    Gün boyu süren yolculuğumuz olaysız geçti. Ta ki akşam karanlığı bastırıp nöbet paylaşımı yapılana kadar. Tüm talihsiz olayların beni bulması gibi, gecenin karanlığından kamp alanımız olan kayalıklara doğru gelen Gnolların haberini vermek de benim nöbetime düştü. Üzerlerine zırhlarını bile giyemeden don gömlek savaşa giren Pelor clerici ve savaşçı dostumuzun dövüşleri izlemeye değerdi. Cleric oradan oraya koşturarak yaralarımıza şifa verirken, Jeremiah’da iki kişiye karşı cesurca dövüşüyordu. İhtiyar büyücü kendisinden beklemediğim bir şekilde iki Gnoll’ün dünyasını değiştirerek gözüme girmeyi başardı. Her ne kadar bir ara bilincini kaybetse de Dorn sağolsun tekrar ayağa kalktı. Bu adamı değerlendirirken görünüşüne aldanmamam gerektiğini aklımın bir köşesine not ettim. Sivri kulak Ald’i savaş boyunca hiç göremedim ama söylediğine göre uzaktan Gnoller’i şişlemekle meşgulmüş. Eh bu cenkte ben de atalarımı utandırmadım. Aldığım ağır yaralara rağmen iki leşim vardı. Sonunda başlarda kazanacağıma dair olan ümidimizi kaybettiğimiz dövüş bittiğinde yedi leşe karşın kaybımız yoktu. Diğerleri ganimet olarak çerçöpü paylaşırken ben uyumayı ve gücümü toplamayı tercih ettim.

    Bu tatsız olaydan sonraki günler olaysız geçiyordu. Ta ki gökyüzünde doğudan bir ok gibi fırlayıp batı yönünde uzaklaşan gök cismini gördüğümüz güne kadar… İki gün önce yaşadığımız saldırı herkesin sinirlerini germişti. Yolumuza devam edip etmeme konusunda uzun süre kararsız kaldıktan sonra devam etmeyi tercih ettik. Ne var ki daha yarım saat gidemeden bir kum fırtınası bizi de arabamızı da yoldan savurup dört bir yana dağıttı. Fırtına biraz dinip arabanın etrafında toplandığımızda çevik elf dostumuz hariç herkes perişan olmuş bir haldeydi. Arabamız ters dönmüş atımız da bitkin bir halde yerde uzanıyordu. Yaşadığımız talihsizlikler bununla da sınırlı değildi. Dindar dostumuz arabanın içerisinde mahsur kalmış durumdaydı. Fıtık olmasından korktuğum ihtiyar dedenin de yardımıyla Dorn’u güçlükle kurtarmayı başardık. Bununla birlikte Pelor’un yardım etmediği yerde ona yardım ettiğimiz için bize minnet duyacağına, düşüncelerimi açıktan paylaştığım için bana kötü kötü baktı. Sanırım hassas noktasından vurdum.

    Dorn’u kurtarmaya çalışırken kaybettiğimiz kıymetli vakitlerin üstüne bir de arabanın artık kullanılamayacak kadar kuma gömüldüğünün farkına varmamız tuz biber ekti. Arabayı kurtarmak için harcadığımız tüm çabamız boşa gitti. Neyse ki Cleric dostumuz atı iyileştirdi de yüklerimizin bir kısmını onun sırtına atabildik. O gece için seçtiğimiz kamp yeri olan kurumuş bir ormanın kıyısına gelene kadar hepimiz yeni bir felakete karşı diken üstünde yoluculuk ettik. Yol arkadaşlarımın söylediğine göre orman da pek tekin değildi ama bunu umursamayacak kadar yorgundum. O gece herhangi bir sorunla karşılaşmadan deliksiz bir uyku çektim. Sanırım bizimkiler son yaşadıklarımızdan sonra fazla şüpheci oldular.

    Yolculuğumuzun bundan sonraki kısmı dindar Clericimizin beni sivri dilim konusunda uyardığı bölüm hariç nispeten sessiz ve rahattı. Şimdi günler süren çabalarımızın meyvesini toplamak üzere Thar kasabasının girişindeyiz. Bakalım bizi burada ne maceralar bekliyor…

mesaj gönder