1. eğildi, yağmurdan çamurlaşmış toprakta ezdiği filizi doğrultmaya çalıştı. yapacak bir şey yok, tamamen ezilmişti. cüsseli bedeni yeni çıkmış filizi yumuşak toprakta pres makinesi gibi ezmişti. böyle yağmaya devam ederse zaten toprakla beraber sökülüp gidecekti diye düşündü. kalktı, dünyadaki yaşamdan nefret edercesine yağan yağmura baktı. üzerindeki yağmurluk kendisini bir nebze koruyordu ama yağan yağmur bir açıklık bulup koruduğunu sandığı yerlerine ulaşıyordu. bir yabancının dokunuşları gibi geldi, irkildi. bu yağmurda meyve ağaçlarını daha fazla kontrol etmenin bi anlamı yok diye düşündü, zaten açan bütün çiçekler çoktan çamurlu sulara kapılmıştı. ne yapabilirdi ki, doğaya karşı genelde çaresizdi. kaybetmek kesinleşince rahatladı. döndü evine doğru yürümeye başladı.

    evin çatısının duvarla birleştiği yerde bir karaltı fark etti, bir kuşun sığacağı yere, bir kaç kuş birden girmişti. kapısını açtı, içeri girdi. yağmurluğunu çıkartıp astı, çizmelerini çıkarttı. nasıl olduysa kıyafetleri sırılsıklamdı, yavaş yavaş banyoya giderken bir yandan da üstünü çıkartmaya başladı. ev gözünde büyüdü, banyoya ulaşması günlerini aldı. tek başına kalınca tuhaf düşünceler sarardı zihnini. aklı puslu bir dünya gibi işlerdi böyle zamanlarda, asla uzağı göstermez, eğer tek bir düşünceye odaklanırsa da boğardı. banyoya giden uzun yolda da olan buydu. aklı onu boğuyordu. düşünceleri nefes alamıyor, gözlerine hükmedemiyordu. banyoya vardığında ağlamış olduğunu fark etti. ayna olmasa gene de fark eder miydi? ne oldu da ağlamıştı. bir kaç kuş görmüştü. sıkışmış bir kaç kuş. yağmurlu havada uçamayacak kadar zavallı, aciz. kümes hayvanlarını kendi kesen, tüylerini yolup her gün başını üstüne koyan bir insan için ne kadar önemsiz bir olaydı oysa.

    gözündeki yaşlar ciğerine vardığında hıçkırmaya da başladı. üstündekileri çıkarmıştı. bütün hissizliğini akıtıyordu gözlerinden. yağmur bir yol açmış oda peşinden varlığını ortaya koymuştu sanki. küvete yaklaşıp suyu açmaya uzandığında musluğu göremeyecek kadar bulanmıştı görüşü. el yordamı ile açtı sıcak suyu. çırılçıplak kalana kadar soyundu. suyun ısındığını kontrol edip girdi küvete. su üzerini bir yorgan gibi kaplayana kadar bekledi, sonra musluğu kapattı. hıçkırıklar durmuş, gözleri kızarıp kurumuştu. duyguları kendine bir yol bulup akmış, ölümüne ağlamayı bırakmıştı. başını ardına yasladı yağmur sesini dinlemeye başladı.

    sudan buruşmayan tek bir parmağı bile kalmayınca çıktı küvetten. üstünü giyindi, üst kata doğru yol aldı. çatıya açılan kapağı kaldırınca biraz ıslandı. çatıya çıktı, eline bir de sopa almıştı. kuşların olduğu tarafa gelince düşmemek için çatıya yatıp başını ve kollarını aşağıya sarkıttı. sopayla kuşları yavaşça dürttü, hareket etmediler. biraz daha sert dürttü ama hala hareket yoktu. kalbinin atış hızı arttıkça, dürtmesinin şiddetini arttırdı. bir tane kuş hareketsiz düştü yere. sonra diğer iki kuşta delikten fışkıran suyun etkisiyle aynı şekilde. kalktı, çatıda açtığı kapaktan geri girdi. aşağı kata indi. nefes almakta zorlanıyordu. kuşların boğulması ciğerlerini delmiş gibi hissetti. küvete gitti, kendini suya bıraktı. eve girmeden önce boğulmuştu. sadece doğayı kendine uydurması gerekti, başını suyun içine daldırdı.

mesaj gönder