1. arkada bıraktığı izlere baktı. epey yol gelmişti, sürüklediği cesetten kan sızmayı bırakalı saatler oluyordu. cesedi bırakıp yoluna devam edebilirdi, tam şu anda bulunduğu yere gömebilirdi. yapmadı. sürükleme sesleri eşliğinde yürümeye devam etti. ceset sürüklenmekten bir çuval görüntüsünü almaya başlamıştı, her yeri toz içindeydi. güneş tepeye doğru yükselene kadar bir kaç saat daha yürüdü. güneş parlak mızraklarla saldırınca, gözüne bir ağaç kestirdi. cesedi bir kaç metre mesafede bırakıp ağacın dibine oturdu. geldiği yoldaki izlere baktı. toprak iz bırakması için oldukça cömert davranmıştı. ama silinecekti. yerde yatan adamın dünyada bıraktığı bu son izlerin en fazla bir yağmurluk ömrü vardı. son kez ardından ağlayacak dünya ve güneşli bir günle devam edecekti. güneşin altında şekilsiz, hareketsiz ve soğuk duran cesede baktı. gözlerini kapattı ve uykuya daldı.
     
    cesedin gölgesi ayağına değdiği sıralarda uyandı. güneş batıyor olmanın verdiği öfkeyle kıpkızıl kesilmişti. etrafa bakındı bir değişiklik göremedi. kalktı, cesede doğru yürüdü. hissiz bir şekilde baktı bir zamanlar yaşamış olan adama. biraz şekilli bir kayadan farklı bir his uyandırmadı. sonra tutup cesedi yürümeye devam etti. biraz fazla uyumuştu ama önceki geceye verdi. yorgunluğu geçmiş, sadece biraz aç hissediyordu. cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. böyle ufak duraksamalarda bedeninden çok ruhu dinleniyordu. sigaradan çektiği nefesle doldurdu ciğerini, midesini, zihnini. sonra dağlık bölgelere doğru dönüp yürümeye devam etti. bir mağara gözüne çarpana kadar da durmadı. bulduğu mağara derin değildi, ikisi birden sığamazdı. cesedi yerleştirdi, kendi dışarıda uyudu, hala uyuyabiliyor olmasına şaşarak.
     
    uyandığında, artık çuvaldan farksız cansız bedene ihtiyacı olmadığını hissetti. mağaraya bir daha girmedi, veya bakmadı bir kez bile. tekrar yola çıktığında güneşin tepeye varmasına çok vardı. adımlarını biraz daha hızlandırarak yürüdü yolun götürdüğü yere. su bulduğunda içti, yiyecek bulduğunda yedi. düşünmek dışında çok az şeye vakit ayırdı. yorgunluğa yenik düşecekken bir ev silueti görür gibi oldu. sonra bir kaç ev daha. yolunu ağaçlık tarafa çevirip bir ağacın dibinde uyudu. sabah güneş daha kalkmadan doğudaki yatağından, kalktı. ilk heyecanını atlatıp bir kaç gün içinde alışacağı bir maceraydı yeni insanlar. eninde sonunda kendine olan öfkesi başkalarına olan hislerini bastıracaktı. bir kayadan farkı kalmayacaktı karşısındaki insanların. değer mi diye düşündü. köye yaklaştıkça sürtmeye başladı ayakları. yeni önyargılar yeni anlaşılmazlıklar. insanlardan haz etmediğini hatırladı.
     
    köye girmedi, ormanlık kısımda insanlara görünmeden etrafından dolaşacaktı. ormanın gözden uzak bir kısmında sessiz bir şekilde ilerlerken bir boğuşma sesi duydu. sese doğru ilerlemeye başladı. daha ulaşamadan ses azaldı ve kesildi. ama o tarafa yürümeye devam etti. sesin geldiğini tahmin ettiği yere ulaştığında bir açıklık fark etti. karşıda büyükçe bir ağaçta asılmış bir ceset vardı. ağzı bağlanmıştı. etrafta kimsenin olmadığına emin olduktan sonra cesede doğru yaklaştı. karşısında boynundan asılmış insanlık duruyordu. çağlar boyu sürmüş nefret bir kişiyi daha boğmuştu. güneşli, kuşların cıvıldadığı, canlı bir ormanın ortasında. tüm o kasvetli havayla imgelenen zulümler ne kadar yapaydı. insanlar birbirlerine en çok güneşli günlerde zarar veriyordu.
     
    cesedi daldan indirdi. yüzünü kıyafetinin bir parçasıyla kapattı. bir yolculuk daha başlıyordu. kendini insanlardan arındırdığı bir yolculuk daha. elbisesinin ense kısmından tutup cesedi sürüklemeye başladı. ormanda bıraktığı izlerle içerilere doğru ilerleyip gözden kayboldu.

mesaj gönder