benedictus de spinoza

Kimdir?

24 kasım 1632 doğumlu filozof, yazar. rené descartes ve gottfried leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmektedir. aslen yahudi bir aileden gelir, hayatının büyük kısmını hollanda'da geçirmiş ve 17. yüzyılda hollanda'da gerçekleşen aydınlanmanın önemli sebeplerinden ve simalarından olmuştur. panteizmin en güçlü savunucularından biridir. 21 şubat 1677'de lahey'de hayata gözlerini yummuştur.

en büyük ve bilinen eseri ethica'dır.
  1. “Spinoza o kadar “günlük hayat” içindedir ki, onu okuyup “anlayamadım” demek insanın düşünme gücünün ne kadar örselendiğini dışa vuracak kadar büyük bir felakettir. Bir Hegel’i “anlayamamanız” sizin için artı bir puan olabilir. Hiç değilse “olumsuzun” yüceltildiği, nefret edilesi ve Nietzsche’nin deyimiyle adamı “tarihin tekne kazıntısı” haline getiren bir duygudan kendinizi –bilmeden de olsa– kurtarmış olursunuz. Oysa Spinoza felsefesinin işleyiş tarzı, onun mutlaka kavranır olmasında yatar. Böyle bir felsefenin kavranamaması demek, düşünememek anlamına gelir. Bunun nedeni, Spinoza’nın düşünmeyi çok geniş bir anlamıyla ele almasıdır: Varoluşun sıfatlarından biri olarak düşünce… Bu ne demektir? Açıkça söylemek gerekirse, Spinoza’da düşünce ya da genel olarak fikir denilen şey, varolan şeylerin bir özelliğidir, onları kavrayan varlığın yani Descartes’ın Cogito’sunun bir ayrıcalığı değildir.”

    Kullanışlı Bir Felsefe: Spinozacılık - Ulus Baker

    SPİNOZA, 24 Kasım 1632’de Amsterdam’da dogdu– 21 Şubat 1677’de Lahey’de öldü. Baruch Spinoza ya da Benedictus de Spinoza. René Descartes ve Gottfried Leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin önde gelen rasyonalistlerinden kabul ediliyor ancak, diğer ikisinin olduğu anlamda klasik bir rasyonalizm değildir onunkisi. Rasyonalizmi aşan bir rasyonalliğin temellendirilmesini görürüz, felsefe tarihinin düz anlamda “materyalizm” ve “idealizm”lerini aşan bir yönü vardır bunu. Spinoza’nın felsefe tarihindeki yeri tuhaf görünmektedir elbette; ancak bu tuhaflık, düşüncelerinin -düşünüşünün- tam olarak bu tarihe uyumlu -ya da özdeş- olmamasından kaynaklanır.

    Baker işaret ettiği gibi anlaşılmaması ya da zor anlaşılması, “düşünce gücünün ne kadar örselendiğinin” bir işaretidir. Bu “örselenme”, aynı zamanda uzun bir zaman “unutuluşu”nun ve yahut “görmezden gelinişi”nin de nedeni olabilir. Fakat, “düşünme gücü”nün mekanizması tuhaftır, Spinoza gibi bazı düşünürler tam da bu tuhaflığın farkında olarak hareket etmiş gibidirler; unutuşa karşı direnclidir bu nedenle, öyle ya da böyle geri dönerler.

    Zamanında anlaşılmayan ya da yanlış anlaşılan, anlaşılmak istenmeyen ve olumsuz şekilde algılanan filozofların yazgısını paylaşmıştır Spinoza’da. Pek çoğundan daha derin, karmaşık ve ağır bir şekilde üstelik. Dışlanma ve mahkumiyet yaşamının bir parçası olmuş görünüyor. Tuhaf bir çelişkiyle düşünce tarihi boyunca, hem en büyük din düşmanlarından biri sayılmış, hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenebilmiştir. Bunlarla birlikte Spinoza’nın tam bir bilge yaşamı sürdürmüş olduğu biliniyor; inzivaya çekilmeyi, kısıtlı olanaklarla yaşamayı tercih edecek, kitaplarını yayınlamayacak kadar münzevi ve bilge bir hayat.

    En büyük ve büyüsünü her zaman korumayı başaran eseri Ethica‘dır. Mimari ve geometrik bir yetkinlik örneğidir neredeyse bu kitap. Önernemeler, argümanlar, açıklamalar ve kanıtlamalar birbirine dönen, birbirine bağlanan ve sarmal halde birbirinden çıkan bir yapı şeklinde ortaya çıkar. Parça-bütün ilişkiselliği bakımından Ethica, felsefi sistemi ve o sistemi anlatan yapıtın yetkinliği ile olağanüstü bir bireşimidir Ethica‘da söz konusu olan.Tek bir tuğlayı kaldırsanız çökecek ya da bozulacak bir sistematikliktir bu; önemli olansa, yapıtın bu sistematikliğinin hiçbir noktasında bir zorlama ya da fazlalık şeklinde görünmemesidir.

    yaşamı ve ölümü

    Spinoza, Hollanda’da ticaretle uğraşan yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu.Ailesi Yahudiydi ve Portekiz’den engizisyonun baskıları dolayısıyla kaçıp Hollanda’ya gelmisdi. Bilimsel buluşların, dinsel bölünme ve çatışmaların, siyasal değişikliklerin ve felsefi gelişmelerin yoğun olduğu bir sırada, Spinoza Hollanda da yaşamini sürdürdü. Spinoza’nın babası, ticaretin yanı sıra sosyal alanda da etkili bir isimdir ve Amsterdam’daki Sinagog’un ve Yahudi okulunun müdürü olmuştur. Ailesi Spinoza’nın Yahudi hahamı olarak yetişmesini istemiş ve bu yönde gelişmesi için her türlü eğitim olanaklarını sağlamıştı.Spinoza bu sebeple erken yaşta gittiği Yahudi okullarında ve Sinagoglarda İbranice öğrenmiş, Yahudi ve Arap teologların çalışmalarını öğrenme imkanı bulmuştur.

    Spinoza’nın laik ve sorgulayıci düşünceyle güçlü bağlantısının başlangıcında eğitim sürecinin başlarında yer alan öğretmeni liberal haham olarak bilinen Manasseh ben Israel’in etkisi olduğu söylenebilir. Bundan başka öğretmeni eski bir Cizvit olan Frances van der Enden’de Spinoza’yı modern bilimsel gelişmelerle ve Dekartçı felsefeyle tanıştırmıştır.Latincesini geliştirmiştir.Bu etkiler Spinoza’yı Yahudi düşüncesinden uzaklaştırmış ve doğabilimlerinin yanı sıra yeni felsefi gelişmeler düşüncelerinin farklılaşmasına yol açmıştır.Hollanda’da Ortodoks olmayan Hıristiyanlara (Rijnsburg Kollejiantları) yakınlık duymuş ve onların ahlaki yaklaşımlarında kendi etik yönelimlerine uygun bağlantılar bulmuştur.Ailesinden kalan mirası Yahudilikten uzaklaşmasına bağlı olarak istemeyen Spinoza, öğretmeni Van der Enden’in okuluna yerleşmiş ve orada öğretmenlik yaparak yaşamını sürdürmeye başlamştır.

    Ancak bu gelişmelerden hoşnut olmayan Yahudi cemaati Spinoza’nın üzerine gider ve onu dini görüşleri dolayısıyla sorgulamaya alırlar.Bu sorgulamada Tanrı’nın bir bedene sahip olduğunu savunan Spinoza, sonunda hahamlar tarfından din düşmanı olmakla suçlanır ve pişman olmaya zorlanır.Bu zorlamanın etkisizliği görülünce 27 Temmuz 1656’da Spinoza Sinagog’dan dışlanır ve lanetlenir.Bunun yanı sıra yetkililere yapılan başvuru sonucu Amsterdan’dan bir süreliğine sürülür.Geri döndüğünde Kartezyen felsefe üzerine dersler vererek ve mercek bileyerek geçimi sürdüren Spinoza, bu süreçte Tanrı, İnsan ve İnsanın Refahı Üzerine Kısa Bir İnceleme adlı kitabı bastırır.Bu kitap çok güçlü olmamakla birlikte Spinoza’nın felsefesini tüm temel tezlerini barındıran bir yapıt olarak değerlendirilir.

    Bu okuldan ayrıldıktan sonra bir süre bir mercek yapım atölyesinde çalışan Spinoza daha sonra Voorburg‘a yerleşecek ve ömrünün son yıllarını geçirdiği Lahey’e kadar çalışmalarını bu ortamda sürdürecektir.1663 yılında Descartes Felsefesi’nin İlkeleriisimli kitabını yayınlar. Bu kitabı ekinde Metafizik Düşünceler adlı çalışması yer almaktadır. Bazı arkadaşlıkları (Jan de Witt gibi) nedeniyle politik kamplaşmalarda taraf olmak durumunda kalmış, yazdığı ve isimsiz olarak yayınladığı Teolojik-Politik İncelemeler kitabı bu kamplaşmalar dolayısıyla tepkiyle karşılanmıştır. Spinoza bu kitabından sonra yazmamaya karar verir.Bir dönem kendisine teklif edilen Heidelberg Üniversitesi‘ndeki felsefe kürsüsünü de reddeder, çünkü ‘din adamlarını rahatsız etmeme koşulu’ vardır bu önerinin.

    Yazıları asıl olarak ölümünden sonra yakın dostları tarafından derlenerek Opera Posthuma(Ölümünden Sonraki Yapıtları) yayınlandı.Yaşadığı zaman içerisinde başka bir kitap yayımlamadı. Etika’sı(1675’te tamamlamıştır) belirli bir çevrede dolaştı ve çok tartışılıp değerlendirildi, ancak Spinoza yaşadığı sırada izin vermediğinden basılmadı.Ölümünden bir yıl önce 1676’da Leibniz ile görüşür. Aynı yıl Lahey Sinodu Teolojik-Politik İncelemeler in yazarı hakkında takip kararı alır.

    İlkeli bir yaşama görüşüyle münzevi bir yaşam sürdürdü. Sınırlı olanaklarla yaşamını ve etkinliklerini devam ettirdi. Nefret edenleri gibi çok derin sevgi ve saygı duyanları oldu. 1677 yılında, tutarli bir inziva yasdami ve münzeviligin ardindan, uzun bir süredir devam eden verem hastalığı sonucu öldü.

    genel felsefi çizgiler

    Spinoza’nın düşünce kaynaklarında farklı etkilerin olduğu söylenebilir.Onun zor anlaşılan ya da tamamen zıt yönlerde anlaşılan felsefesinin oluşumunda bir yanda Yahudi mistiklerini, İslam düşünürlerini, skolastikleri, 17. yüzyılda çok önemli gelişmeler kaydeden doğabilimlerini, Giordano Bruno ve özellikle onun panteizmini ve bütün bunların ötesinde Descartes’ı ve Kartezyen felsefeyi buluruz. Bir anlamda bunlara bağlı olarak onun felsefi meselesinin töz sorunu etrafinda kurgulanan bir mesele oldugunu, bu eksende varlık problemine yöneldiğini söyleyebiliriz.

    Beden ve ruhun birbirlerine olan üstünlükleri yerine paralelliklerini savunan Spinoza ereksel bir nedeselliğe de karşı çıkmıştır. Bununla birlikte aşkın bir tanrı anlayışı yerine içkin bir doğa anlayışı getirmiştir. Tam olarak böyle demek doğru olmayabilir, onun düşüncesinde ‘tanrı ya da doğa’ şeklinde ifadesini bulmuştur bu düşünce. Böylece ruhun bedeni yönettiği insanbiçimli tanrı fikri yerine, bütün çeşitlilikleri barındıran ereksel ve dolayısıla da teleolojik olmayan tek bir doğadan bahsetmek olanaklı olmuştur. Bu çerçevede insandaki temel üç yanılsamanın ereklilik zemininde bilinç, özgürlük ve tanrıbilimsel yanılsama olarak tasvir edildiğini söyleyebiliriz.

    Spinoza’nın felsefi çalışmalarının, özerllikle Etika‘nin, bir yandan Ulus Baker’in belirttigi gibi hem “sokaktaki adam”in hem de “uzman felsefeci”lerin yorumlayip degerlendirmesine olanak verdigini söylemek mümkün. Öte yandan da anlaşılmak ve değerlendirilmek bakımından bu metinlerin özel zorlukları olduğunu belirtmek gerekir. Felsefe içinde kavram ve kategorilerle oluşturduğu anlam farkı dolayısıyla böyledir özellikle. Kullandığı kavramlar, bunlara getirdiği tanım ve açıklamalar bir çok farklı yollardan yeniden sorgulanabilir ya da değerlendirilebilir görünmektedir. Bu yalnızca Spinoza’nın bir yanda Tanrı-sarhoşu, öte yanda din ve tanrı düşmanı olarak değerlendirilmesi meselesinde ortaya çıkmaz, bir bütün felsefi sisteminin anlaşılmasında özel bir sorun yaratır.Felsefenin bildik terimlerini kullanmakla birlikte, Spinoza’nın kendi metafiziğini kurarken bu terimlere sağladığı anlam katmanları ve terimleri birbriyle ilintilendirme tarzı onun sisteminin anlaşılmasını güçleştirmiş ve bunun yanı sıra pek çok farklı şekillerde yorumlanmasına yol açmıştır.

    Temel yapıtı Etika -Baker’in deyişiyle “Spinoza’nın Tanrıya, Zihne, Tutkulara, tutkular karşısındaki insan Köleliğine ve bu kölelikten Özgürleşmeye dair temel kitabı Ethica Ordine Geometrico Demonstrata”- ilginç özelliklere sahiptir. İlkin burada Spinoza’nın felsefi çalışmasına bilimsel bir konum kazandırmaya çalıştığı söylenebilir. Rasyonalist filozofların matematikten etkilenmeleri ya da onu model almaları Spinoza içinde geçerlidir, ancak Spinoza matenmatikten çok geometriyi benimser ve yapıtlarında geometrik yöntemi kullanır. Etika‘nın altbaşlığı bu bakımdan örnektir: Geometrik yönteme göre kanıtlanmış olan ahlak. Yorumcuları, çalışmanın ağır yapısının buradan kaynaklandığında hem fikirdirler. Etika‘nın hem biçimsel yapısın hem de içeriğini geometrik yöntem şekillendirir.

    Etika‘nın temel kavramları olan töz, nitelik, görünüm, nedensellik bunlara örnek olarak verilebilir.Spinozacı metafiziğin nasıl bir ontolojiye sahip olduğu, Tanrı ya da Doğa dediğinde ne demek istediği, insanın doğadaki yerinin nasıl ele alındığı, özgürlük ve zorunluluk ilişkisinin nasıl değerlendirildiği önemli boyutlar ve sorunlar içerir; Spinoza bu bakımdan etkisi geç anlaşılmış ve anlaşıldığı andan itibaren sürekli yeniden değerelendirilir bir filozof olmuştur.

    etkisi ve geri dönüşü

    Spinoza’nın güçlü mantıksal metafizik sistemi, gerek Leibniz’in eleştirileri gerekse diğer ampirik felsefenin gelişmesiyle kısmen unutulur. Kant’a gelindiğinde ise önemli bir kuramsal müdahale ile karşılaşır. Kant, bu sistemin örtük ve açık varsayımlarını sorunsallaştıran bir yol izler, ontolojik alan ile epistemolojik alanı kategorik bir ayrıma tabi tutarak, gerçekliğin bizim düşüncelerimize tekabül ettiği ya da edebileceği varsayımını geçersizleştirmeye çalışır. Saf akıl‘ın perspektifine ulaşılamaz, sonsuzluk boyutuna dair bir bakışa ya da bilgiye erişilemez. Ateist ya da tanrı sevdalısı filozof şeklindeki kısır ya da tek yönlü değerlendirmelerin dışında Spinoza 18. yüzyıldan itibaren birçok filozofu müttefik ya da rakip olarak etkilemiştir. Ya olumlanarak ya da olumsuzlanarak Spinoza muhatap olarak alınmıştır.

    Novalis, Sckleiermacher, Jacobi, Mandelssohn, Goethe, Schelling, Hegel bu etki alanının içindeki önemli isimler olarak belirtilebilir. Hegel’in Spinozacı felsefi sistemi dönüştürerek kullandığı söylenebilir, Spinoza’daki töz Hegel’de Mutlak idea olarak alınır bir anlamda. Ayrıca Marks’ın Hegel’i ayakları üzerine oturtma girişiminde de Spinoza etkisi olduğu öne sürülmektedir. Çünkü marksist felsefe, insanın etkinliklerini onun maddi koşullarından bağımsız görmemekte, özgürlüğün zorunlulukların bilinci olduğu tezini olumlamakta, bunlara bağlı olarak doğa yasalarının belirleyiciliğini öne sürmektedir, ki Spinozacı sistemle bunlar arasında paralellikler kurmak kaçınılmazdır.

    20. yüzyılın ikinci yarısı teorik-politik bir yönde Spinoza’nın hatırlanışı oldu diyebiliriz. Althusserci çizgide ortaya çıkışı, dikkat çekicidir. (Kendisi yapısalcı olduğunu kabul etmemiş olsa da) Yapısalcılığın ve teorik-politik Marksizmin en ilginç isimlerinden biri olan Althusser, öznesizlik konusunda olduğu kadar, yapının belirleyiciliği meselesinde de Spinozacı sistemden referanslar bulmuş ve onun üzerinde önemle durmuş düsünürlerden biridir. Balibar’ın Spinoza ve Siyaset çalışması bu yöne açıklık sağlamaktadır. Negri, Yaban Kuraldışılık ile Spinoza’nın güncellik kazanmasına yeni bir boyut kazandırmıştır diyebiliriz. Bu politik Spinoza okumaları elbette kuramsal bir düzeye de bağlıdır. Bu okumada karşımıza Marksizmin yeni bir kuramsal yorumlanışı, materyalist düşüncenin yeniden temellendirilişi çıkmaktadır kısaca. Bizde ise Spinoza okumalarını anlamlı ve cazip hale getiren isim Ulus Baker olmuştur.

    Nietzsche ise tam bir Spinoza karşıtı olarak konuşur, çünkü Spinoza’nın temel savlarını kabul edilemez bululur. Örneğin, gerçek’in ona yönelik yaklaşımlardan koparılabileceği yönündeki düşünce kabul edilemez bir yanlıştır. Nietsche, Spinoza’nın matematiksel hokus pokuslarla felsefi sistemini kurduğunu söyler ve onu “hasta münzevi” olarak tanımlar.

    Nietzscheci düşünceyle önemli ilgileri olan “postmodern felsefe”nin içinde anılan Gilles Deleuze ise Spinoza’ya çok önem veren düşünürlerden biridir. Spinoza üzerine dersler ve konferanslar vermiş olan Deleuze, daha sonra bu notlarını Spinoza/Pratik felsefe başlığında yayımlamıştır. Deleuze’ün bu kitabı Etika üzerine, onun içsel zenginliğini açımlayan ve yorumlayan, Spinozacı düşüncenin ve kavramların bir anlamda yerli yerine oturtulmasını sağlayacak olan bir tür sözlük gibidir. Özgürlüğü zorunlulukların bilgisine ulaşma olarak tanımlayan Etika‘yı, bir özgürleşme etiği metni olarak değerlendirir Gilles Deleuze.

    kaynak: https://mutlaktoz.wordpress.com/

mesaj gönder