1. henüz oylama işlemi resmi olarak bitmemiş olsa da şahsi fikirlerimi beyan edebileceğim bir zemin oluştuğunu fark ettim. öğleden önce oyumu kullanır kullanmaz televizyon ve bilgisayar marifetiyle sosyal medya takibime başladım. şu son saatlerde hararetli bir takip halinde tüm ülke. gelin görün ki; beni üzen birçok husus oylamanın sonucundan daha da vahim durumdadır. buyrun, ne demek istediğimi bir nebze olsun ayrıntılandırayım:

    televizyondaki sonuç takip programlarının hepsindeki yaklaşım parti bazlı. yani partilerin bir önceki veya daha önceki siyasi sonuçları ile bugünkü tablo karşılaştırılıyor. bu da aslında yapılan oylamanın bir anayasa oylaması değil de parti oylaması olduğunu açık bir şekilde gözler önüne seriyor. kazananı ve kaybedeni olan bir seçim gibi. halbuki referandumun amacı; öngörülen anayasa taslağının “plebisit” yoluyla hukuki bir temele dayandırılmasıydı. bu amaçtan sapalı çok olmuş anlaşılan.

    diğer bir husus il bazında değerlendirmeler. tabii bunlar da üstte bahsettiğim parti bazlı analizlerin bir uzantısı. anlamsız ve hedef gösterici. iktidar partisi yanlısı olmanız onun her hareketini onaylamanız anlamına geliyor ise demokrasi anlayışından yoksun bir toplumu referanduma götürmenin finansal yük olmaktan öte ne anlam taşıdığını sormak gerek. diğer taraftan oylanan anayasa taslağının salt çoğunluk ile geçer not alması bence biraz sakat. toplumun yarısının kabul etmediği bir anayasayı tüm topluma yedirmeyi nasıl düşünebilirsiniz ve buna demokrasi demek ne kadar doğrudur? zaten sakat olduğu kabul edilen anayasanın kontrolü altında yine o anayasanın maddeleri üzerinde bir değişiklik oylaması da diğer anlamsız husus kanımca. çoğulcu, çok sesli, seçim barajı olmaksızın ve geniş katılımlı seçimler yapabilmek bile demokrasi göstergesi iken bizim henüz halledilmemiş problemlerimiz karşısında oyladığımız anayasa değişikliğinin tüm toplumu kucaklamadığı da aşikardır. bundan sonrası için de pesimist olacak biraz fakat; bilim odaklı, çoğulcu, milli eğitime dayalı, milli sermaye bazlı, ileri teknoloji destekli, barışçı, üniter, parlamenter ve kapsayıcı politikalar beklentisi içinde olmak biraz pembe bir hayal gibi. tüm ülkenin major problemleri dururken enerjimizi gelecek vaad etmeyen projelere yönlendirmemiz beni üzüyor.

    biz yıllardır bize sunulanlar arasından yaptığımız seçimlerle hayatta kalmaya çalışan bir toplum haline getirildik. şimdi de senaryo farklı değil. ülkemizin tam bağımsız bir şekilde kendi işini kendi gören, açsa aç, zayıfsa zayıf, ezikse ezik bir gerçekle yüzleşmesi gerekmektedir. sandığa gittiğimiz her seferde ülkedeki siyasi partilerden bir ya da birkaçının aşağı ya da yukarı siyasi hareketini izlemekten sıkıldım artık. bu seçimde de milliyetçi hareket partisi kendini rezil etmiş görünüyor. geçen seçimde de halkların demokratik partisinin yükselişine şahit olmuştuk. siyasi partilerin siyasi hareketlilikleri dışında ülkede finans, eğitim, sanayi vb. bazda herhangi bir atlama, sıçrama, üstünlük, parlama vb. görülemedi. durumu idare etmekten başka ne yapıyoruz ki?

    hala tam sonuçları bilmemekle beraber bu sonuçların toplumdan ziyade belli bir zümreyi etkileyecek siyasi sonuçlar doğuracağını düşünmekteyim. tüm dünyada gücünün etkisi altında ülke bırakmayan amerika’nın bugün bile bizi oyalamak için fırsatlar bulabilmesi de bizim aciziyetimizin bir göstergesidir. böyle bir referandum ya da yakın zamanda göz kırpan bir erken seçim tamamen zaman harcamak üzerine kurulu bir senaryodur. oturduğumuz yerden ülkenin büyüklüğünden bahsederken aslında ülkemizden ne kadar da uzaklaştığımızı fark ediyorum. tüm yurt toprağı bizim olsa ne yazar! misak-ı milli’yi koruyor olsak ne yazar! oturduğumuz yerde hala 1950leri yaşıyorsak bize ne faydası var! hala tek partili dönemlerle bugünleri karşılaştırarak politika yapmaya çalışılıyorsa biz ne için uğraşıyoruz? tüm ileri teknoloji, gelecek bilimi, eğitimde devrimler konularında tartışırken biz hala siyasi partilerin siyasi gelecekleri hakkında tereddüt içindeysek bu daha ne kadar sürecek?

    bu yazıyı seçimden önce hazırlamış ve fakat yayınlamaya hazır hissetmemiştim. apolitik bir tavır içinde kaleme almaya çalıştığım bu yazımda bahsi geçen konular şahsi kanaatlerim ve karın ağrılarımdır. gönül ister ki insani bir şekilde tartışılabilen bir ülkede, insani kanunlar ışığında, insani konularda, insani sonuçlara varalım. gönül istiyor ki referandumumuzun konusu kime ne ceza verileceği değil de güneş almayan bölgelerimizdeki güneş panellerimizin verimliliği hakkında olsun. gönül istiyor ki büyükşehirlerdeki bisiklet yollarının bakım ve onarımları masraf çıkarsın. gönül istiyor ki bilim yarışmasında ikinci olmasına rağmen takdir gören projeye destek konusunda tartışmalar çıksın.

    her ne kadar pesimist bir yazı olsa da ülkemi çok seviyorum. tüm eleştirilerim bu yüzdendir.

mesaj gönder