1. bana böyle bir mesaj gelmişti. sonra şunları yazdım.

    sabır taşını çatlatacak şeyler yaşıyorum. günler yalnızca birbirini takip etmekle meşgul. günlerin hengâmesini suretimde görenler, müşvik her allahın belası günde, bir derdin bin para ettiği bu topraklarda gördükleri binlerce yüzden biri olarak bakıyorlar suratıma. bu an cebimden çıkarıp vesikalık bir fotoğraf göstersem üstünkörü tanımıyoruz diyeceklerdir yüzüme baka baka. sırf onlar haksız çıkmasın diye kendimi fotoğraftakinin ben olmadığına ikna etmeye çalışacağım. birkaç ay önce çekilmiş bir vesikalıktan iken. utanç verici hehehe. nitekim kendimi kandırmam imkânsızdır böylesi zamanlarda. başka zamanlardan biri olsa öyle kolay sıyrılırım ki maskelerden. insanlara katlanmak zorunda olmak yorucu. çünkü saçma.

    vicdanını yitirmiş insanlar olarak toplaşıp şehirlerde iç içe yaşıyoruz. iç içe giren evlerimiz, yaşamlarımız bir yanılgıdan başka her şey. herkes kendi doğrusunda ısrarcı. diretmeyen saf, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, düşünmeye üşengeç mi sence de? öyleyse kayıtsız şartsız yanılmamız imkansızmış gibi davranmaya devam. duvarlarımız sabah otobüste veremediğimiz selamların döküntüsü. moloz yığınlarını, çürümüş ekinleri andırıyoruz. sabır taşını çatlamıyor. her sabah uyandığım yastığın, ellerimi yıkadığım suyun ve baktığımın suretin bayatlığını kokluyorum. aynanın üzerindeki su lekeleri bile yer değiştirmiyor. ne artıyor ne azalıyor. reklamlarında kocaman fillerin oynadığı kâğıt havluların yığınla biriktiği evimin kapısına çöp çıkarmak senelik işler arasında yer alıyor. buzdolabı grönland kadar yalnız. yatağım, çamaşır makinam ve ütüm dışında kullandığım hiçbir şey yok.

    kendime mesaj atıp cevap verdiğim oluyor. nasılsın? öyle işte.

mesaj gönder