1. Beslemesi, bakımı, her şeyi çok ama çok zor olan hayvan.
    Mesela Şu an kapının önünde, bahçede, sarmaşıkların arasında yaşayan 13 kedim var. Arada bir karnını doyurmak için uğrayanları saymıyorum bile. Evde de bir kedi ve bir de yavru köpek besliyorum. Ve o 14 kedi, bir tane yavru köpeğin yorduğu kadar yoramıyor beni. Hatta bi 14 taneye daha bakarım bu köpeğin yerine.

    Ahan da o köpek



    Aslında köpeği isteyerek almadım. Annem sokakta çocukların elinde bulmuş köpeği. Kuyruğunu çekiştirip canını yakıyorlarmış. Çocuklara kızmış, çocuklara kızınca anneleriyle tartışmış. Kadın "sen ne karışıyorsun bırak oynasın çocuklar" demiş. "Senin bebeğinin kolunu bacağını çekiştirsem olur mu? Bu da bebek. Çocuklarına laf söylenmesine bile dayanamıyorsun..." falan diyip köpeği ellerinden ve almış eve getirmiş annem de.

    Kardeşim köpeği hemen sahiplendi. Tuvalet eğitimi, bakımı falan her şeyi boşverip köpeği odasına kaçırdı. Koynunda uyuttu. Köpek de bolca yatağına sıçtı. Kardeşimin pes etmesi 2 gün sürdü. Anlattığına göre iki gündür uyuyamıyormuş ve köpeğin bokundan öyle çok tiksinmiş ki yemek yiyememiş, kilo vermiş. Kaç kilo verdin diyorum, 1 diyor. :Ddd Kardeşim aradan çekildiği için Köpeğin sorumluğu artık annem ve benimdi.

    "Köpek az beslenmiş, bademcikleri şiş, bit ve piresi var, çok fazla paraziti var" bunları köpeği eve aldıktan 2 gün sonra veterinere gittiğimizde öğrendim. İğneleri yapıldı, ilaçları alındı, bi de bizim için bit spreyi aldım. Bit kaptık mı bilmiyordum ama zaten psikolojik olarak deli gibi kaşındım. Evdeki herkesin kafasını ilaçladım. Yani kardeşimle aynı gün annem de köpeğin bakımından elini çekti. Köpek bana kaldı.

    Vuhuu asıl macera da bundan sonra başladı. İğneler kusturacakmış veteriner zaten bilgisini vermişti. Kusmasını kaldırabilirdim de dönüp yemeye çalışması beni biraz yıprattı. Aldığı parazit ilaçları da işe yaradı ve artık köpeğimiz bize bokunda 5 santimlik solucanlar bırakıyordu. Sonra onları da yemeye çalıştı. Annem çığlık çığlık, kardeşim odasını terk edip arkadaşında kalmaya gitti.

    Tabi bu kadar bitli, parazitli, solucanlı bir köpeği evin içinde barındırmak olmazdı. O yüzden banyoya yerleştirdim. Ağladıkça yanına gittim, banyoya da alıştırdım. Yani o alıştı, her gittiğimde uyuyor ama ben alışamadım. Acaba ne yapıyor diye defalarca uyanıyorum. Her gün bahçede koşturuyorum bunu enerjisi bitsin diye de benim bacaklarım yorgunluktan tutmuyor, onun enerjisi hala bitmedi. Bi de mamasını hazırlarken kendimi eminönü'nde beleş baklava dağıtır gibi hissediyorum. Sütün kokusunu aldı mı her şeyi deviriyor. Sütü içtiği kabı da deviriyor. Küçük çaplı izdiham yaşıyoruz. :)))

    Neyse bugün sahiplenecek birini bulduk. hem güvenebileceğimiz, köpeğe evde bakacak hem de sürekli takip edebileceğimiz biri. Ama köpek böyle hasta olmasa da bence bakımı çoook çook zor bir hayvan. O yüzden kendine güvenen ve köpeği çok isteyen insanların işi. Ayrıca sanki çocuğun olacakmış gibi önceden de hazırlıklı olmak, ne yapacağını bilmek gerekiyor. Bunları halıdaki bokla bakışırken anladım. Çünkü iki günlük hevesle alıp sonrasında sokağa atmak olmuyor. Kediler belki çöpe girerek yolunu buluyor, karnını doyuruyor ama köpeklerde o da yok. Onlarınki tam sefalet. Zaten Bunca kulak kesme, çene bantlama hastasının olduğu sokaklara hayvan mı bırakılır? Belediye bile köpekleri toplayıp açlıktan ölecekleri ormanlara bırakıyor.

    Tanım: çok sevimli, hemen insanlarla bağ kurabilen ama bir o kadar da bakımı zor olan hayvan.

mesaj gönder