1. dün anneannemi görmeye gittik. bütün teyzelerim oradaydı. bir anneler günü kalabalığı vardı evde. doktor anneme ömür biçtiğinden beri, herkes birbirini görebilmek için daha bir içten, daha bir fedakar davranıyor. yine hep birlikte olduğumuz dün de mevzu "evlilik" ten açıldı.

    bütün teyzelerimin çocukları evlendi. anneannem, torunları evlendiği için, çoluk çocuğa karışıp kalabalıklaştıkları için mutlu, fazlasıyla hem de. camlı bir vitrini var, o vitrinde bütün torunlarının fotoğrafları vardır, çocukluk fotoğrafından şimdiki hallerine kadar. yedi kardeşten beşinci numara olan annemin çocuklarından evlenmeyen çocuğu olarak ben kaldım.

    anneannem yattığı için yanı başına çağırdı. başucuna çömeldim. iyileşmeye başlamış sağ elimi, ellerinin arasına alıp sıvazladı. elektrik şoku verilmiş gibi sancıyan serçe parmağımdaki krampları azaltıyordu. ne iyi gelmişti. yüzünü yüzüme yakınlaştırıp "seviştiğin var mı?" dedi. şaşkınlık ve gülmek arasında gidip gelirken teyzem oradan, "ana, öyle söylenmez. sevdiğin var mı denilir," dedi. anneme baktım. ağız maskesinin altında güldüğünü görüyordum. "sor ana, konuş torununla, benimle paylaşmıyor belki sana anlatır," deyince annem ben de, "seviştiğim yok anneanne, evlenmeyi düşünmüyorum," dedim.

    teyzelerim birbirlerine bakıp bakıp gülüşüyorlar. keyifleniyorum. "anneanne benim istediğim evliliğe izin vermiyorlar."
    "nasıl bir evlilik istiyormuşsun sen? biri varsa eğer söyle annene, saklama emi kızım, yaşın geçiyor. ilerde çok zorlanırsın," diyor. ne demek istediğini anlıyorum. yirmisinden sonra sen artık işlevsel olarak yaşlanmaya başlamışın demektir. bu kural bizim sülalede 21. yüzyılda halen geçerliliğini koruyor. ben şu vakte kadar hiç erkek arkadaş edinmemişsem, flört dönemlerim, nişanlılık sürecim, evlilik düşüncelerim olmamışsa bir iş olduğu aşikar. bunu apaçık yüzüme söylüyorlar da. defolu olarak düşündükleri müddetçe ben daha çok rahatlıyorum.

    annem kızıyor. kafasını karıştırma kadının, diyor. bense gülüyorum. biraz daha anlaşılsın diye, bağırarak tekrarlıyorum bir kez daha. "istediğim evlilik yok burada anneanne, boşver düşünme bunları." bir adım daha yaklaştığım için, ferahlıyorum. işler sanki daha çabuk kolaylaşacakmış gibi. elimi sıvazlamaya devam ederken, "insan insana iyi gelir necla'm. sakın öyle düşünme."

    ellerimi daha çok sıvazlasın istedim. bunu hiç söylememiş olsun, istedim. sözcüklerin dokunduğu yerlerden kanamaya başlamışken, uysalca elimi çekip kalktım yanından. gülümsedim. önce boynumdan öptü. dişsiz ağzı titriyordu. son kez göreceğimi, son kez boynumdan öpüşü olacağını hissetmiştim. sonra yanaklarından öptüm. öperken kulağına yakınlaşıp "insan ancak kendine iyi gelir anneanne," dedim.

    eve dönerken annemle de konuştuk. konu başlığı yine "evlilik" ti. otosansür uygulamadan cümlelerime, açıklamalarımı yaptım. detaylandırmadan, kafasını karıştıracak şeylerden sakınarak. anlamakta güçlük çektiğini biliyorum. onun içindeki arzusunu da. beni tek başına bırakacağı endişesini taşıdığı için bir aile kurmamı istediğini de. her ne kadar empati kurarak anlamaya çalışsam da bencilce geliyor. şartlandırılmış, kurumsallaşamamış, kendi içinde sorunları aşılmamış, mecburiyet ya da çeşitli nedenlerden ötürü belgelendirilmiş bu olayın ilgi çekici yanını göremiyorum. baskının ve ısrarın tükenmemesinin ardındaki sebeplerini de hiçbir zaman anlamlandıramayacağım gibi.

    elbet sevdiceğiyle birlikte bir çatı altında yaşamı bölüşmek güzeldir. bunun tartışılır yanı da yok. ancak bu güzelliğin yaşanılası için bu şekilde dikte edilmemeli.

mesaj gönder