1. 20 yıl önce bu gece sarsıntıyla fırladık yataklardan. her ne kadar gece çalışmaya ve sarsıntı gibi fiziksel uyarımlara aşina olan bir işte çalışsam da daha önce yaşadığım hiç bir şeye benzemeyen bir şeydi bu...

    uyku sersemi ne olduğunu anlamak, hızla harekete geçmek o kadar zordu ki, ancak yaşayan bilir.

    sarsıntı bittikten yaklaşık 10-15 sn sonra elektrikler gitti. ev ahalisi kalktık ve pencerelere çıkan, sokağa koşan insanlara baktık. herkes şaşkın birbirine bakıyordu, anlamsız konuşmalar havada uçuşuyordu.
    radyoyu açtık, doğru düzgün bir şeyler duymaya çalışıyorduk, salak bir radyo dje denk geldik ne olduğunu anlamadan boş boş konuşuyordu.
    o zamanlar daha revaçta olan bir radyo kanalına denk geldik, izmit ve adapazarı'nın çok büyük hasar aldığını, depremin merkezinin henüz tespit edilemediğini ama izmit civarı olduğunu söylüyordu.

    biz istanbul'da nispeten hafif hissetmiştik bu acıyı. sabah olunca devletin acizliğini daha çok hissetmiştik. bana hüsamettin'i bulun diyen ecevit'i duyduk. (hoş, en azından vatandaşına karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmeye çalışıyordu devlet. vatandaşı fırçalayan ya da döven bürokrat yoktu o zamanlar).

    gün ağırınca ortaya çıkan görüntülere bakıyorduk tv.de

    helikopterle çekildiği için sadece kuş bakışı görünen çatılar vardı. sanki bina kısmen de olsa sağlam görünüyordu tepeden bakınca. hiç düşünememiştik olduğu gibi çöktüğünü ya da düşünmek istememiştik. adapazarı'nda yaşayan çok yakın akrabalar ve dostlarımızdan haber alamıyorduk, telefonlar kesikti (cep telefonları dahil) sadece haber bültenindeki helikopterden çekilen görüntüleri vardı bildiğimiz.

    2.günde artık madem haber alamıyoruz çıkalım yola bulalım dedik. tem otobanı üst geçit çöktüğü için kapalı, e-5 sadece acil ulaşıma açıktı (ambulans, yardım kamyonları vs).

    beykoz-şile-ağva-kandıra-kefken-adapazarı güzergahından gitmeye karar verdik. benzincilerde 5 milyon tlden fazla benzin verilmesi yasaktı, bunun da ancak çeyrek depo gibi bir karşılığı vardı. bir benzinciye durumu anlatıp rica ettik, kabul etti doldurdu depoyu.

    eski yol daracık, tüm trafiği oraya yönlendirmiş devlet. koca otobüsler geliyor karşılaşıyorsun geçmek için toprak zemine çıkıyorsun ancak zar zor geçiyoruz.
    öyle böyle geldik adapazarı'na, bildiğimiz tüm yollar yıkıntıdan kapanmış, televizyonda gördüğümüz o çatılar aslında olduğu yerde çökmüş binalar.
    bir ara yolda giderken öndeki araç durdu, biz de durduk. yandaki bina 45 derece bize doğru yatmış, yıkılsa altında kalacağız. öyle böyle bir korku değil bu yaşanan.

    akrabaların evine gittik ev sağlam ama onlar evde değiller. diğerine gittik o da sağlam onlar da yok. haber alamıyoruz delireceğiz.. neyse bir adam gördük bizim bakındığımızı görünce kimsiniz diye sordu. akrabaları görmüş "sağlamlar merak etmeyin ben sabah gördüm" dedi... üzüntü sevinç keder hepsi bir arada ne yapacağımızı şaşırdık. akrabalar sağlam ama o kadar çok ölü var ki etrafta...

    deprem sonrası devletin yardımından önce civardan it kopuk tayfası geldi.
    soyguna yağmaya gelmişler. etrafı dikkatle inceleyip mezar soygunculuğu yapıyorlar. askere gerekirse vur emri verilmiş ama kolay mı...

    biz oralardayken telefonla eve haber gelmiş, sadece biz iyiyiz merak etmeyin diyebiliyorlar sonra kesiliyor telefon.

    dönüyoruz tırıs tırıs eve haber alamadık diye..

    2 gün sonra düzen biraz daha sağlanmış, tem otobanı yarım da olsa açılmış, yardımlar daha organize gitmeye başlamış.
    akrabaları almaya gidiyoruz 1 ay bizde kalıyorlar. sonra dönüyorlar, evleri sağlam olduğu halde ruh sağlıkları orada yaşamalarına müsade etmiyor başka yere taşınıyorlar.

    kendimize erzak vs ayarlarken bir yandan da bölgeye yardım malzemesi ayarlıyoruz. konserve yiyecek, ıslak mendil ve çok fazla miktarda çocuk bezine ihtiyaç olduğunu duyuyoruz. genelde yiyecek yardımı yapıldığı için bu tarz ihtiyaçlar ikinci planda kalmış ama aslında elzem.

    bu anlattıklarım deprem felaketini çok hafif atlatan bizlerin yaşadığı şeyler. öyle büyük trajediler yaşanıyor ki, dehşete düşüyoruz.

    en önemli trajedi, 20.000 ölü olursa kanunen afet bölgesi ilan etmesi gerekirken devletin resmi ölü sayısını yaklaşık 17.000 olarak açıklaması ve ilan etmemesiydi.

    (bu arada özel iletişim vergileri, özel tüketim vergileri güya 1 yıllığına bu yaraları sarmak için çıkartılmıştı ama halen ödeniyor)

    bir süre deprem çantaları(el feneri, düdük, ufak tefek acil ihtiyaçlar) kapıların önünde yaşadık ama zaman unutturdu bıraktık bu önlemleri.

    geriye veli göçer'in bir kaç sene yatıp tekrar inşaat şirketi açması, binlerce ölü yaralı, çadırkentlerde kışı geçirmek zorunda kalan afetzedeler, "7.4 yetmedi mi?" pankartı açan türbanlı bacımın provakasyonu, afet toplanma alanlarına yapılan avm'ler kaldı...

    allah bir daha yaşatmasın böyle felaketi...

mesaj gönder