1. türkçedeki dedikodu ile karıştırılmaması gereken olay.
    çünkü arapçadaki ġiyāb غياب sözünden gelmekte olan kelime, kaybolma, yok olma, meydanda olmama anlamlarının karşılığıdır.
    yani gıybet; asla söylenmemiş sözlerin lakırdısıdır. aslında ''yok olan'' sözlerin lafıdır.
    dedikodu ise; ''dedi'' ile başlar. (gu//gud//gıd) eski çağda, «de» (söylemek) fiilinin eklenmesi ile ''laf taşıma'' anlamlarına gelmektedir.

    türkiye, ortadoğu da yer alan türk devleti olduğundan, maşallah hem gıybeti, hem de dedikoduyu birleştirerek, ortaya muazzam bir şey ortaya çıkarır.

    kötü bir şey olarak bilinmesine, kötülenmesine rağmen, günlük sohbetlerin ana temasıdır. ağızdan ağıza geçer, geçerken değişime uğrar. gelişir serpilir. böylece birinci kişinin anlattığı gibi kalmaz olay. gıybet ve dedikodu birleşerek, hem olmayan bir şeyler türetir. hem de herkesin kendi idrak ettiği şekilde yansıttığı için kimin başlattığı kestirilemez.
    allah muhafaza ocaklar yıkar, ortamı gerer. çok saygı duyduğunuz, sevdiğiniz insanların birden bire ufalmasına neden olur.

    işin garip tarafı, iki kelimeyi bir araya getirmeyen insandan tutun da, entelektüel donanımlı biri tarafından da yapılabilir.
    arabeskçi de yapar, metalcide...

    bazen ''senin için böyle dedi'' kişilere inanmayız. çünkü ''dedi'' diyen insanın saygı duyulan bir tarzı vardır. yada biz öyle düşünüyoruzdur.
    bu yeni çağda allahtan ''ekran görüntüsü''var.
    hiç ummadığımız kişilerin ne kepazeliklerine tanık oluyoruz.
    evlerden ırak

mesaj gönder