1. sokak köpeği diyoruz da yok aslında öyle bir şey. bunların atası yaklaşık on bin yıl kadar önce evcilleştirilen kurtlar. aradan geçen on bin yılda yapay seçilim yoluyla koca kurtu maskaraya çevirdiler. kediden küçük kucak köpekleri var. onların da atası kurt.
    ne demiştik, insan tarafından evcilleştirildi demiştik. sonra ne olduysa yine insan tarafından sokağa atıldıkları için sokak köpekleri var. insan hayvanının vefasızlığı var bu meselenin kökünde.
    kontrolsüzce üreyen, sürüler halinde gezen köpekler ne yazık ki insanlar için tehlike arzediyor. hele de ülkemizde. insanın insana uyguladığı şiddetin bile sınırı olmayan bu yerde sokak hayvanları da nasibini alıyor. şiddet gören hayvan vahşileşiyor, düşmanlaşıyor.
    sokak köpeği meselesi yeni bir sorun da değil. istanbul adaları var ya hani, yaz aylarının gezme yerleri, bunların içinde biri, sivriada ki biz kendisinden hayırsızada olarak bahsederiz; şehirden toplanan sokak köpeklerinin üstüne terkedildikleri bir ada. şehir efsanesi midir bilmiyorum bu hayvanlar açlıktan birbirini yerken feryatları ana karadan duyulurmuş. benim çocukluğumda artık toplayıp adaya terkedilmiyordu köpekler. barınak falan gibi şeylerden de haberimiz yoktu. belediye itlaf ekipleri vardı. popülasyon yükseldikçe dönem dönem bildiğin öldürürlerdi bu hayvanları. striknin diye bir zehir var. küçük dozları tedavi için de kullanılıyor ama yüksek doz gayet acılı bir ölüme yol açıyor. işte o zehir köpek zehiri olarak bilinirdi. biraz okudum hakkında. sindirim sistemine girdikten sonra hızla kana karışıyor, yirmi dakika sonra zehirlenme semptomları olan kasılmalar ve kusma başlıyor. ondan sonrası ölüm. zehiri alan hayvana yoğurt falan yedirerek, kana karışmadan kusmasını sağlayarak kurtarmak mümkün ama anında müdahale gerekiyor. çünkü kana çok hızlı karışıyor.
    sokak köpekleri gelinen noktada yine büyük bir sorun haline geldi. hatta insanlar kamplaştı bu konuda. kimi köpeksiz sokak istiyor. haklı. öteki candır kıyılmaz diyor. o da haklı.
    benim oturduğum semtte sokak köpeği yok denecek kadar az. olanlar da kısırlaştırılmış. kısırlaştırılan hayvana bir atalet geliyor, libido ölünce saldırganlık da bitiyor. önünde iki lokma mama da varsa yerinden kalkmaya eriniyor. ölesiye aç bırakılmadıkları sürece bunlar tehlikesiz. kısırlaştırma en azından saldırganlık konusunda bir dereceye kadar çözüm. hem popülasyon artmıyor, hem de bir canlıyı öldürmemiş oluyorsunuz. ama kısırlaştırılmış bir hayvanın doğal ömrünü tamamlayana kadar bir şekilde karnının doyması lazım. tekrar sokağa saldığınızda aç kalma riski var. hayvan barınakları yetersiz. yetersiz derken hem sayı ve kapasite olarak yetersiz, olanların da imkanları yetersiz. bu barınaklar için personel ve mama gerekiyor. köpek sevmeyenlerin vergileriyle yapılabilecek bir şey değil. gönüllülerin katkıları da yetmiyor.
    hala çözemedik meseleyi.
    avrupa'da amerika'da da hayvan barınakları var. belirli bir süre sahiplendirilmek üzere bakılıyor bunlara, o süre dolduğunda da öldürüyorlar. uyutmak değil yapılan. öldürmek. uyutma sözcüğünü kullanarak olayı hafifletmemek lazım. bu da hiç içime sinmiyor.
    hadi diyelim ki bütün köpekleri kısırlaştırdık, hepsini topladık, barınaklara koyduk, bakamadıklarımızı öldürdük. bitti mi bu iş.
    yine bitmedi. pet shoplardan yavru olarak aldığı köpeğe bakmaktan sıkılınca sokağa salan insanlar mevzusu var bir de başımızda. onları ne yapacağız. insanımıza dahi sahip çıkamıyoruz. satın alınan köpeklerin takibini nasıl yapacağız.
    nihai bir çözüm gibi görünmemekle birlikte kısırlaştırma, sağlıklı barınaklar ve evlere alınan köpeklerin sokağa atılmasını engelleyecek bir ceza sistemi kurarak bir dereceye kadar sorun azaltılabilir. tamamen bitmesi yakın gelecekte imkansıza yakın.

mesaj gönder