1. acıbadem'de bir duvarda gördüğüm yazı.
    şöyle: "bir kız sevdim boşunaymış"

    bir kere, hiç beğenmedim. neden derseniz, carson mccullers'in 'bir ağaç, br taş, bir bulut' adlı hikayesini okuyun, anlarsınız, derim. hikayedeki karakter, kendi 'sevgi bilimi'ni nasıl oluşturduğunu anlatıyor. 80-100 yıl önce sevgi bilimi icat edilmişken halen böyle şeyleri duvara yazmamız dünyacak çok geride kaldığımızı gösteriyor bence :) yok, şaka, anlatıcam.

    bakın, çok enteresan, şunları bir karşılaştırın
    1. bir kız sevdim, boşunaymış
    2. bir kızı sevdim, boşunaymış.
    3. ayşe'yi sevdim, boşunaymış.

    birinci cümledeki delikanlı, 'kız sevmek' fiilini işlediğini ifade ediyor. kız sevmek fiilinin yöneldiği nesne de muhtemelen kız olan bir insandır, umalım ki. bunun bir haber değeri var elbet, ama daha çok bir uyarı, bir yargı ve bir yardım çağrısı bu. tanımadığımız bu kişi (erkektir) her heteroseksüel delikanlı gibi, yaşı gelmiş, karşı cinse ilgisini yöneltmiş belli ki. fakat kız sevme fiili başarılı olmamış, onu memnun etmemiş; boşunaymış diyor. yani, kız sevmek boşunadır, ey dünya erkekleri, kız sevmeyiniz. sizce neden? cevap belli: kızlar orospudur. bu delikanlı kendine acıyor olmalı, başına kötü bir olay gelmiş. dünya erkekleriyle de bir ortaklaşma peşinde (siz de bilirsiniz kız sevmenin ne menem bie şey olduğunu), dayanışma talep ediyor. kızlara da lanet etmeye çağırıyor. inanalım mı? belki de senin başarısızlığındı bu delikanlı, kız sevmeyi bilmiyor olabilir misin acaba? delikanlıya inansak da, inanmasak da, bu cümlenin nesnesi olan kız insanı, ancak bir soyutlama olarak yer alabilir 'sevgi' etkinliğimizde. yani kadınlar ya orospudur, ya da çiçektir (koklamasını bileceksin). e biz de öyle, ancak bir erkek insanı olarak...

    ikinci cümle de bize hem bir haber verir, hem de yargıda bulunarak uyarır bizi, duvara yazmaya değer bulunduğuna göre. delikanlı sadece 'kız sevme' etkinliğinde bulunmamış, sevmiştir, sevme etkinliğini karşı cinsten belli bir insana yöneltmiştir. ama yine, ne yazık ki bu insan da bir kızdır, nihayetinde. delikanlının sevgisi ve olumsuz deneyimi bize kadınlar hakkında bir fikir veriyor, bir örnek sunuyor. delikanlı kızlardan bir kızı sevmiştir, boşuna. dünyalı heteroseksüel erkekler o kızın hangisi olduğunu bilmiyor elbette, ama kızlara karşı dikkatli olsalar iyi olur, yine boşuna çıkmasın sonra.

    üçüncü cümle, bize bir hikaye anlatıyor. ismini vermeyen bir delikanlı var, hikayenin yazarı. ayşe'yi sevmiş, belli ki üzülmüş. mütevazi bir hikaye bu, yazar, kendinin sadece yazar olduğunu ve olayları kendi bakış açısından aktardığını biliyor, kendi deneyimini aktarıyor bize. hangi cinseten olursak olalım çıkaracak derslerimiz olabilir, mesela aşk üzücü olabiliyor demek ki. ama belki başkası ayşe'yi sevse onun gibi üzülmezdi -ki belki üzülmeyen bir başkası var zaten. evet, ayşe'ye kızdım, çünkü delikanlı üzülüyor, beni etkiliyor bu. ama ayşe'yi dinlemedim daha. delikanlıyı tanıyorum (şu ayşe'yi sevip üzülen delikanlı) ama ayşe'yi sadece delikanlının üzüntüsü sayesinde biliyorum. 'ah şu kadınlar' mı? ama kim kim onlar, tanıyor muyum?

    velhasıl, kimi sevdiğimizi bilmemiz gerek, sevgi bilimi lazım bize. yoksa hiçbir zaman sevdiğimiz bir şeyi, bir kişiyi sevemeyeceğiz, hep bir kadın, bir erkek, ya da bir neyse işte onu seveceğiz, ve ondan aynı anda nefret de edeceğiz. kimse sevdiğini öldürmez, neden öldürsün? ama tam olarak kimi sevdiğimizi bilmiyorsak, sevdiğimizin ayşe olduğunun farkında değilsek mesela, sevebileceğimiz herkesi (diyelim kadınları), onu sevebilecek herkesi (diyelim erkekleri) çağırdığımız bir linç şöleninde toplu katliama maruz bırakma, öldürme riskimiz var. bunu yapmazsak, herkesi de sevebiliriz aslında.

    bir duvar yazısı deyip geçmeyin. duygu politiktir, duvara yazılmış bir duygu mutlaka politiktir.

mesaj gönder