1. can dündar'ın şöyle muazzam bir yazısı var aşka dair;

    eğer;
    o’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine
    ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz…
    ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla
    o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz…
    ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin…
    o’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar
    o’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain…
    sınıfta büroda yolda yatakta içiniz içinize sığmıyor
    o’ndan söz edilince yüzünüz sizden habersiz
    mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor mahcup somurtuyor ya da muzip sırıtıyorsa
    ve o her durduğunuz yerde duruyor
    her baktığınız yerden size bakıyor
    siz keyiflendikçe gülüp
    hüzünlendikçe ağlıyorsa…
    dünyanın en güzel yeri o’nun yaşadığı yer
    en güzel kokusu bedenindeki ter
    en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse…
    hayat o’nunla güzel ve onsuz müptezelse…
    elmalar pembe kiremitler pembe gökyüzü yeryüzü o’nun yüzü pembeyse
    kışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar güzler ilkbahar…
    her şiirde anlatılan o’ysa…
    her filmin kahramanı o…
    her roman o’ndan söz ediyor
    her çiçek o’nu açıyorsa…
    bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor
    ve gider gitmez
    özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa
    iştahınız kapanıyor iştahınız açılıyor iştahınız şaşırıyorsa…
    iştahınız
    hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa…
    eliniz telefonda yaşıyor
    işaret parmağınızla ha bire o’nu tuşluyor
    dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız…
    mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona o diye atlıyor
    vitrindeki her giysiyi o’na yakıştırıyor
    konuşan birini dinlerken “keşke o anlatsa” diye iç geçiriyorsanız…
    kokusu burnunuzdan
    sureti gözünüzden sesi kulağınızdan
    teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü…
    özlemi
    sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu…
    hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız…
    o’nsuz geceler ıssız sokaklar öksüzse…
    ayrılık ölüme
    vuslat sehere denkse…
    gamze gamze tebessüm de onun içinse
    alev alev öfke de;
    bunca tavır bunca sabır ve nihayetsiz kahır
    hep o’nun yüzü suyu hürmetine…
    uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa…
    dışarıda yer yerinden oynuyor ve “içeri”de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa
    nedensiz küsüyor
    sebepsiz affediyorsanız
    ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız…
    kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa
    ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim…
    gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı
    bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa…

    her gidişte ayaklarınız “geri dön” diye yalpalıyorsa
    ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız
    sabırsız sınırsız doyumsuz bir tutkuyla…
    …o halde yarın sizin gününüz!..
    “çok yaşa”yın ve de “siz de görün”üz.

mesaj gönder