1. yürümek her zaman iyidir. başkası görmese de biz kendimizi uzun bir yolda "yürürken" görüyormuşuz. yolda olmaktan çok, yol oluyormuşuz biraz da. yürürken hem zaman hem mekân hem de bilinç akıp gidiyormuş.

    zamanın, mekânın ve bilincin akıp gitmesi gereken bir gündü. zamanı, mekânı ve bilinci akışına bırakıp yürüyorken karşıma çıktı. zaman büküldü, mekân daraldı, bilinç dondu. çocuğumun babası. eşimden çok sevgilim.

    -merhaba.
    -merhaba.
    -seni görmek ne güzel.
    -... 
    -şaşırdın değil mi? ben de şaşırdım açıkçası. 

    koluma girdi. çaycıya gidelim dedi. antik acılar sokağı'na gidelim. gittik. çay içtik. neden bugün? neden yıllar sonra bugün? onu uzaktan gördüğüm zamanlar, beni uzaktan gördüğü zamanlar olurdu ama hiç yüz yüze gelmemişken, neden bugün? 

    -bir derdin var senin.
    -var ya. kalbim acıyor.
    -âşık mı oldun yoksa?
    -yok. o kadar değil. biliyorsun, o'ndan sonra kimseye âşık olmadım.
    -ben dahil.

    iklimler... tüm renkler... sen dahil... ikilem... çelişkiler... sen dahil... kalemler yazmaz... ben uçamaz olmuşum. her şey içimde kaldı. sen dahil... 

    -sararmışsın biraz. 

    beklemek sarartır, günah karartırmış. o hâlâ kahverengi. 

    -yine aptal gibi davrandın değil mi? hiç şaşmazsın.
    -bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki.
    -izlemişsin. gördün mü bizi orada?
    -gördüm. ilk sahnede. perdeleri açıp ışığı gözüne sokarken gördüm kendimi. 
    -yanlış görmüşsün müzeyyen. fakat müzeyyen...
    -biliyor musun... 
    -bilmiyorum. ayrıldın mı o küçük kızdan?
    -ayrıldım. üzdü beni. ben de onu üzdüm. bilirsin. böyleyim.

    bilirim. bilmez mi insan? 

    -kitaplarımı okuyor musun? 
    -hayır. yeni çıkanları görüyorum ama almıyorum hiç. üzersin diye. 
    -sana ithaf ettim birini. onu da mı okumadın?

    neden okuyayım? neden çoğaltayım mutsuzlukları? kabukları kaldırmana, kanırtmana yardımcı olmak için mi?

    -ilhan amca nasıl?
    -ben olsam babam nasıl diye sorardım. bir kez olsun baba demedin adama. hâlâ lafını eder. 
    -sağlığı iyi mi? 
    -bıraktığın gibi. gidip geliyor bazen. 
    -annen? 
    -annen de iyi. annem babam nasıllar?
    -iyiler. torun büyütüyorlar. yeğenim oldu benim. seninkiler büyümüştür. 
    -yaren genç kız oldu neredeyse.

    son görüşmemizde "aramızda çok derin bağlar var. bu nedenle, yıllar sonra da olsa, gel dediğinde, iki elim kanda olsa gelirim." diyor. ben hiç çağırmıyorum. o hiç gelmiyor. ama aramızdaki şey o anda beliriyor yeniden.

    -kaç yaşında olacaktı?
    -büyüyor hâlâ. okula başlayacak yakında. gözlerini senden almış. bir de bazen kötü niyetli oluyor. hesap soruyor. canımı acıtmak istiyor.
    -haksız mı?
    -haklı mı? 
    -büyütme artık içinde. bırak olduğu gibi kalsın.

    bırak öldüğü gibi kalsın. "dürtme içimdeki narı üstümde beyaz gömlek var." sessizlik bir karadelik.

    -senden sonra fethiye'ye hiç gitmedim. 
    -ben çok gittim. her defasında aklıma geldin. yok, yanlış oldu. her defasında o günü düşündüm. ama ben de senden sonra viktor levi'ye gitmedim hiç. 
    -ben çok gittim. her defasında aklıma geldin. yok, yanlış oldu. her defasında o günü düşündüm.

    bakışları artık ifadesiz benim için. 

    -kalk gidelim viktor levi'ye. rakı içelim. müzeyyen'i dinleyelim. huysuz ve tatlı kadın'ı her söyleyişinde... bir de tanju kadınım'ı söylerken.

    show me the face'i her dinlediğimde... 

    -piyanoyu sattım. 
    -beste?
    -yapmıyorum artık. 
    -müzikten anlamıyorum biliyorsun.
    -romanı da yazamadın değil mi? hep böylesin. hadi rakı içelim.
    -sana zeynep casalini'nin "duvar"ını hediye ediyorum. sakallarını da çok kısaltmışsın. yakışmamış. annene, babana selam söyle. çayları ödemeyi unutma.

    neden bugün? neden yıllarca aynı yerlerde gezinmemize rağmen bugün? 
    cevabı sevgilim behçet veriyor: "çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları."
    ve asıl vedalar da...

mesaj gönder