1. şimdi, ben bir insanım (aksini iddia edenler de olmuyor değil) ve kitap okuyorum. peki, neden?

    çünkü tanımak ve anlamak istiyorum. en temel sebepleri bunlar. lakin konuşasım var, yazalım o halde biraz.

    ne kadar çok ve farklı kitap okursam o kadar çok insan tanıyorum, bilgi ve bakış açısı ediniyorum.

    dünya klasiklerini okumayı seviyorum örneğin; çünkü okudukça belki hiç tanışma imkanı bulamayacağım kişilerle tanışmış kadar oluyorum. o kafada bir insan ne düşünür, nasıl düşünür, ne yapmak ister, az çok neyi sever, neyi sevmez hepsini öğretiyor klasikler bana.

    bülbülü öldürmek^:bülbülü öldürmek - harper lee^ mesela. bunu okursunuz ve baba olmak ne demektir, bir baba nasıl olmalıdır, bir babanın çocukların gelişimindeki ve genel olarak hayatlarındaki rolü ne denli önemlidir, anlarsınız. çok basit örneklerle ve sade bir dille yapar bunu ama anlarsınız. bitirdiğinizde, aradan birkaç gün geçtiğinde yanıma atticus olsa da sorsam dersiniz ya da (hiç kimse demek zorunda kalmasa keşke ama) olmadı atticus gibi bir babamız ki dersiniz. onu özlersiniz. bir dost edinmişsinizdir.

    tatar çölü'nü^:tatar çölü - dino buzzati^ okursunuz ya da. drogo ile beraber yıllarca bir çölün ortasında beklersiniz. iyi bir şey oldu olacak diye bütün ömrünüzü heba edersiniz. fark ettiğinizdeyse o kadar geç olur ki... ama okurken bunalırsınız. bir şeyler yapmalıyım dersiniz. halbuki drogo hiçbir şey yapmaz, yapamaz da bir yerden sonra. hiçbir şey yapmamak ve beklemek o kadar konforlu bir alışkanlık olmuştur ki 'zamanı gelince olur, yaparız' diye diye bir ömrü yersiniz. yazar burada esasen sizi tokat manyağı yapmaktadır. kendinizden olmuşsunuzdur.

    1984'ü^:1984 - george orwell^ okursunuz ve 'lan' dersiniz. her sayfada 'lan' dersiniz, bizi anlatıyor. sizi size o kadar güzel ve çarpıcı anlatır ki isyan edersiniz. kendinizin ve içinde bulunduğunuz düzenin farkına varmanızı sağlar. bunu bir kere idrak ettikten sonra da size rahat yüzü yoktur artık. rahatınız kaçmıştır.

    kitaplar, karakterler, fikirler, olaylar arttıkça anlama kapasiteniz gerçekten çok genişler. çok gezen mi bilir, çok okuyan mı diye bir soru var malum. bence çok gezen bilir, çok okuyan anlar bu yüzden.

    tabii bu anlama işinin de büyük bir handikabı var. sıkılıyorsunuz. her şeyden sıkılabiliyorsunuz. bunun sonucu olarak da daha suskun birisi olmaya başlıyorsunuz. daha az sayıda insanlardan oluşan bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz ama çok büyük ihtimalle o insanlar sizin yakın çevrenizde olmuyor. yalnızlaşıyorsunuz ister istemez.

    o zaman ne yapıyorsunuz? daha çok okuyorsunuz. :) farkı türde eserler imdadınıza yetişiyor bu kez. biraz karamsar bakmış olabilirim ama okumak dünyadaki en güzel deneyimlerden birisi. yüzyıllık yalnızlık^:yüzyıllık yalnızlık - gabriel garcia marquez^, saatleri ayarlama enstitüsü^:saatleri ayarlama enstitüsü - ahmet hamdi tanpınar^, suç ve ceza^:suç ve ceza - fyodor mihailoviç dostoyevski^, satranç^:satranç - stefan zweig^ ve daha niceleri... bunların tadına varmadan da gidilmez bu dünyadan arkadaş.

mesaj gönder