• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.79)
kürk mantolu madonna - sabahattin ali
"her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "kürk mantolu madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. kollarıyla bizi sarar. sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran sabahattin ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
  1. sinemasal bir anlatımı olan, "iç dünya çözümlemeleriyle" "ben ve öteki" kavramına yaptığı açılımlarla, müthiş karakter analizleriyle baş döndüren,

    yoğun psikanaliz içeren,

    dili çok düzgün, sade, basit ve çok yerinde kullanan,

    çarpıcı tasvirleriyle o anı o ruh halinde yaşatabilen,

    hayata ve insana dair tahlilleriyle insanın içini çoğaltan, genişleten,

    çekingen, sığ, sıradan görünen, kendini ifade edemeyen ya da etmeye gerek duymayan bir insanın içinde binlerce katman olabileceği hatta her insanın içinde kocaman bir dünya barındırdığını gösteren,

    italyanca, ispanyolca, fransızca, almanca, hırvatça, arnavutça, arapça ve rusça'ya çevrilen ve
    ingilizlerin prestijli yayınevi penguin’in "modern klasikler" dizisine alınan başyapıt.

    - spoiler-
    altını çift çizdiklerim:

    sonra, bir şey arıyormuş gibi gözlerini yüzümde gezdirerek:
    "berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
    "ne gibi?"
    "yani... yalnız işte... kimsesiz... ruhen yalnız... nasıl söyleyeyim... öyle bir haliniz var ki..."
    "anlıyorum, anlıyorum... tamamen yalnızım... ama berlin'de değil... bütün dünyada yalnızım... küçükten beri..."
    "ben de yalnızım..." dedi. bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: "boğulacak kadar yalnızım..." diye devam etti, "hasta bir köpek kadar yalnız..."

    "insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar...’’

    muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"

    raif efendi maria’ya:
    ‘’ikimiz de birer insan arıyoruz, kendi insanımızı.’’

    "yıl başının sence bir hususiyeti yok mudur?" diye sordum.
    "hayır" dedi, "senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması... insan ömrü doğumdan ölüme uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir."
    -spoiler-

mesaj gönder