1. birileri garip garip şeyler paylaşmış. hiç anlamamış.
    biz de gerçek islam başlığına yazalım o halde. ben islam deyince önce aliya izzetbegoviç'in sözünü hatırlarım: "benim için iyi doğru ve güzel olan her şeyin diğer adı" diye tanımlıyordu islamı. sezai karakoç'un sürgün ülkeden başkentler başkentine şiirini anımsarım en çok da. hayatı bazen filmlerden bazen kitaplardan tanıdığımız doğru galiba. bir de hayatımızın başkalarının aşklarıyla başladığı. neyse.
    islam benim için neydi biraz hatırlamaya çalışayım. ailem aslında hep cezalandırıcı bir islamı aşıladı bana. belki bunun yüzünden hala çok doğru oturmuş değil bir şeyler bende. ama şu da güzel biliyor musunuz? birileri bana "25 yaşındasın, hiç özgür değilsin." derken, "25 yaşındasın ailen sana neden böyle davranıyor" derken, "25 yaşındasın demek daha kimsenin elini tutmadın" derken, o birilerinin hiç anlamadığı bişey var. ve o birilerinin özgürlük adı altında ne çok şeyi mübah görüşü var.
    ben kapalı biriyim. önce imam hatibe başlarken kapandım. aile zoruyla değil ama biraz da geleneksel olarak.bilinçlenmem belki üniversite döneminde oldu. üniversite sınavına girecektim. başımı açmak istemiyordum. babam yüksek tahsilliydi okumamı isteyecekti, gizliden gizliye bu belliydi. peruk taktım sonra. o yaşadığım psikolojiyi hiç unutamam sınavda. sorulara odaklanamayışımı.
    sonra 2 yıllık bir bölüme gittim, ilahiyat okumayı düşünmedim. sonra başörtü sorunu orda da. orda başını açan kızlar gördüm. peruk takan, örtüyü okul çıkışlarında başına bağlamaktan zorluk çeken kızlar. yani öyle bir durum ki, onlar o açık saçlarıyla ve makyajlarıyla rahatlar. başlarını bağlamak zor gelmiş artık. "ya nerede bağlayacağım şimdi bu örtüyü?" sesi kulaklarımda yankılanıyor. işte o farklı düşünenlerin işine gelecek kız modeli. zaten onların anneleri de örtülüdür. ve zaten onların "kapalı" "sevgilileri" bile olmuştur. sonra bişey oldu. çok değişik bişey. ben mescitte kapalı kızlara, bir yüncünün adresini veriyordum. baya kapalı bere örüyordu. yani okulda takabilmemiz için. sonra bişey oldu, değişik bişey. insanlar bana değer veriyordu. insanlar beni üstün görüyordu. bu nasıl oluştu bilmiyorum. bana her an fıkhi bir konuda soru bile sorabilirlerdi. en çok kemalist sarışın bir kızla takılıyordum. tabii bazılarına göre bizim arkadaş olmamız da anormaldi. hani ülkede şu korku politikasını oluşturmaya çalışan elit tabaka! kız birgün bana "seni tanıdıktan sonra kapalılara ön yargım değişti, sen çok iyi birisin" dedi. birgün "namaz kılmak istediğini" falan söyledi. o ikinci kısıma aşırı sevinmiştim ama o ayrıntıyı geçelim şimdi. bu da nefsi bişey miydi bilmiyorum ama, ben dar kot giymezken, ben gitgide allah'a bağlanırken, namazlarımda ağlarken, o başörtü sorunu ya da o şapka beni gitgide yakın kılmışken allah'a, giysilerimin boyu uzarken, ya işte o diğerleri gibi değilken, aşktan bile çekinirken, aşık olamayacakken, olsam söyleyebilecek biri değilken, onun lafı beni düşündürdü. belki de şımardım, bilmiyorum. bi ateş düştü içime. bir yığın siyaset takip etmeye, birçok alandan kitap okumaya, tefsir okumaya başladım. çünkü öğrenmeliydim, eksiksiz olmalıydım, onların karşısında mahçup olmamalıydım. kapalıları cahil tanımamalılardı. o diğer kızlar değil, başını açmamayıp evinde oturan ve her seferinde bu durumu insanlara açıklamaktan bıkan radikal arkadaşım s. gibi insanlar olmalıydı burda. bu insanlara öcü olmadığımızı anlatmalıydık.
    sonra ben artık müzik bile dinlemiyordum. serviste herkes uyurken kitap okuyordum. her şey ne kadar güzeldi. allah'ın beni sevdiğini hissediyordum. ben hüzünlüydüm, hep hüzünlüydüm, ama şimdiki gibi berbat değildi en azından her şey. en azından o şapkayı taktığım için hüzünlüydüm, allah'ın kanunları önünde boyun eğemiyor olmama hüzünlüydüm. ama başımda şapka bile olsa, ne farklılaşıyordum ben. edebiyata, sinemaya merak saldım. her şey ama bunun içindi. insanlar kıldığım namazdaki o tadı anlasınlar, kemalist sarışın kız, bizi bilgisiz sanmasın diyeydi. ne çok geliştirmeye başlamıştım kendimi.
    bizi "sinemayla edebiyatla sanatla uyuttular, dirilişimiz de bunlarla olacaktır." diyordu birileri. yani ona benzer bişeyler. bu kapıya çıkıyordu.
    ortam ne kokuşmuştu. sarışın kız bazen birileriyle sevgili neden olmadığımı soruyordu, biraz ağız arıyordu, anlıyordum. biri bana aşık olsa anlamazdım, olsa yaklaşamazlardı. çünkü kafam öyle o hayallerdeydi ki. "ülkeyi güzel bir hale getirmekle ilgili hayaller" kız başıma. "soframıza meleklerin ineceği güne olan inanç"tan bahsediyordu başka bir yazar. işte mesele biraz da buydu. buna rağmen tek başıma her şey zor geliyordu. okulda nurcuların grubuna dahil olmak istemiyordum. hiç beni yansıtmıyorlardı, ama güç de onlardaydı. bir nurcu kız, neden hala abla olmadığıma, benim gibi birinin nasıl nurcu olmadığına şaşırıyordu. düşünüyordum hep düşünüyordum, okuyordum. bu nurcuların içinde bir devrim yapmak lazım diye düşünüyordum. en çok erbakan'ı seviyordum.
    sonra... aslında halim bile yok sonrasını anlatmaya. benim için islam buydu mesela. yaşamamın anlamıydı. yaşamımı anlamlı kılandı. allah'ı ne çok seviyordum.
    galiba sonrasını anlatmasam daha iyi. herkesin derin, herkesin acıklı bir hikayesi var işte.
    gerçek islam belkide kuran kursuna giden o küçücük çocuklardı. o nur dolu yüzlerdi. o beyaz elbiseler içindeki çocuklar. gerçek islam belki de “çeçen marşı”ydı. bazı ezgilerdi. “kuşandım aşkını” gibi. daha çok örnek verilir. ama gerçek islam neydi biliyor musunuz? allah'ı kaybetmekten korkmaktı. ben şimdi allah'ı kaybetme korkusuyla kıvranıyorum. o ateyizlerin de laiklerin de anlayamayacağı birşey bu.
    bir ülkü. bir gönüllülük. şöyle bir ayet var: "allah'tan daha güzel boyası olan kim?"
    ben de demek isterdim ki, "islam boyasıyla gönüllü boyanacak yüreklere ihtiyaç var"
    ama hepimizin yerinde yeller esiyor, hatta benim de. hikayem bu yüzden acıklı geliyor bana. şu iğrenç halimle, şu günahkar halimle, her konuda kafam karışıkken bir şeyden hala eminim ve yüreğimden sökülmeyecek bu: "allah'ın varlığından, efendimizin son peygamber oluşundan. bu dinin hak din oluşundan" kimbilir belki birgün ellerimden yeniden tutar, beni bu boşluk halden kurtarır, her şey yeniden çiçeklenir belki. onun yolunda hizmet etmeyi, nasip eder belki.
    bazen diyorum ki, çok ölmek istesem bile, aram kötü olsa bile o’nunla, ya aslında ölmeyeyim ben, belki o eski günler gibi günler gelir? belki hala iyi bir şeyler yapabilirim “gerçek islam” adına. nefessiz kalmışım ama hala bunu düşünüyorum.
    o günlerden daha dindar yapmaya kadir değil mi beni allah?
    bu söze tutunmak istiyorum.
    insanlar sana deli gibi bakarlar islam'ı gerçekten yaşamak istediğinde, ben başörtü yakışınca takmazsam utanırsam, "biz de öyleydik sen de değişirsin"derler.
    sen de değişirsin evet, değiştim evet, ama işte tam da bu yüzden, o kokuşmuş çarkın içinde diğerlerine benzemeye başlayarak değişirsin...
    bana şimdi her şey anlamsız geliyor. yemem içmem tuvalete gitmem anlamsız geliyor. mümince yaşamıyorsam benim yaşamamın ne anlamı var?
    keşke bilselerdi/bilseydik günahın en büyük günahların zevkinin bile yanında o allaha bağlılığın, sonsuza talip olmanın getirdiği huzurun ağır basışını. ya da dinin çarkları arasında gönüllü kaybolmayı.
    gençliğe özgürlük adı altında sunmuşlar ahlaksızlığı.
    gönüllülere selam olsun.

mesaj gönder