• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
the fountain - darren aronofsky
the fountain, üç farklı zamanda biriminde, bir adamın sevdiği kadını kurtarmak için başından geçen bin yıllık serüveni konu almaktadır. 15. yüzyılda ispanya'da yaşayan tomas ölümsüzlük verdiği sanılan efsanevi bir çeşmenin arayışına çıkar. günümüzde, tommy creo isimli bir bilim adamı, kanser olan eşi izzy'yi kurtarabilmek için umutsuzca bir tedavi yöntemi keşfetmeye çalışmaktadır. 25. yüzyılda, astronot olan tom ise uzaydaki gezintisi sırasında kendisini çok uzun sürelerdir rahatsız eden olayların arkasındaki gerçekleri keşfeder. bu üç adamın hikayesi tek ve ortak bir gerçeğe uzanmaktadır...
  1. dinlemeye korktuğunuz müzikler vardır. bu korku herhangi bir korkuya benzemez. hayatınızın zerafetini tecavüze uğratır resmen. insanın mükemmelliyetçiliğinden dolayı ölüm, acı, gerçeklik hissi gibi şeyler göz ardı edilir. ama dinlerken soundtrack albümünü, bu rüyanızdan kopuyorsunuz. bu filmin soundtrack albümünün etkisi bende bu. filmde de bu var. sadece müzikte değil...

    murat menteş, “korkma ben varım”da “kalbinizde olup da hiç kimseye anlatmayı başaramadığınız dile getirilmesi imkansız bir şey var ya -işte allah onu biliyor, üzülmeyin” der. amenna… peki o şey ne? islam’ın secdede, hristiyanlığın kilisede, buda’nın meditasyonda, dervişlerin yollarda, müptelanın kimyasallarda aradığı o büyük eksik ne? daha da önemlisi, hayatlarımızda tam anlamıyla “tam” olan şeyler var mı? aşkımız^:ah çağla ahh..^, sevgimiz, dostluklarımız, kanunlarımız, tabularımız, sınırlarımız, hazlarımız ve eşyalarımız; bütün bunlar asla tamamlanamayacak bir eksik için üretilmiş, biraz insan yapımı, biraz içgüdü eseri şeyler olmasın?

    kuantum fiziği. matematik bölümünde okumaktayım, fizik görüyoruz haliyle. ama mekanik kısmını.^:efendim bu kısımda vektörler vardır, çarpışmalar vardır, akışkanlar vardır...^ kuantuma göre esasında hiçbir şeye tam olarak dokunamıyoruz. dokunma hissi sırasında varlıklar, cisimler arasında gözle görülmez boşluklar oluşmakta. dokunuşlar tam değil yani. bir şiir, bir kitap sayısız başka esere ve fikre açılıyor ve asla bir "zirve anlam"a ulaşmıyor. hayır tam anlamıyla değil. anlamlar tam değil çünkü. varoluş farkı var.

    "yalanlar gerçeği haksız kılarmış..."

    burada öteki dünyaya çağrıda bulnumuyorum. öyle bir niyetim yok. demek istediğim şu: kuyruğunu kovalayan köpeğin çemberi gibi hayatlarımız. insanoğluun hayatta kalma ve hayatı anlamlandırma güdüsü yüzünden, birçok gerçek gibi ölümü de olumsuzladık. ne ölüm olumsuz, ne de hayat. aciz fikriyatlarla biz, ölümün olduğu yere bir soru işareti koyarak bu dünyayı bir cevap sanıyor. halbuki soru daha yeni başlıyor...

    düşünelim... anlamak mı önemli yoksa hissetmek mi? sözlerini bilmesen de kağıt kestiği gibi acıtan şarkılar, sonunu çözemesen de etkilediğin filmler, kaynağını bilmesen de çarpıldığın korkular varken anlamaktan bahsetmeyi, lütfen.

    the fountain'e gelirsek... işte bunları düşünmeme sebep oluyor... 2-3 gün önce izlemek istiyoruma almıştım. öncesinde soundtrack'i yaklaşık 1 aydır dinliyorum. ve sıcağısıcağına izledikten hemen sonra yazdım bunları. izleyin efendim. 10 üzerinden 9 verdim. bir puan ise, korkularımdan. çok garip, çok...

mesaj gönder