• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.75)
the story of film; an odyssey - mark cousins
on beş saatlik bu görkemli belgesel, beş yılı aşkın bir çalışma sonucunda dünya sinema tarihini bütünüyle gözler önüne seriyor. mark cousins’in aynı adlı kitabını temel alan film, sinemanın getirdiği yenilikleri keşfe çıkarken sinemacıların hem dönemlerinin tarihi olaylarından, hem de birbirlerinden nasıl etkilenmiş olduklarını inceliyor; sessiz sinemanın ilk günlerinden hollywood’un doğuşuna ve yıldız sistemine uzanarak, sinemanın rusya, japonya, almanya, fransa, italya, ingiltere, iskandinavya ve abd’deki sanatsal evrimini kat ediyor. bernardo bertolucci, jane campion, gus van sant, lars von trier, claire denis, stanley donen ve claudia cardinale gibi efsanevi sinemacılar ve oyuncularla söyleşiler içeren bu yapıtla izleyici tüm zamanların en iyi filmlerini kuşatan sürükleyici bir dünya turuna çıkıyor...

bölüm 1: sinemanın doğuşu (1900-1920)
bölüm 2: hollywood rüyası (1920’ler)
bölüm 3: dışavurumculuk, izlenimcilik, gerçeküstücülük: dünya sinemasının altın çağı (1920’ler)
bölüm 4: sesin gelişi (1930’lar)
bölüm 5: savaş sonrası sineması (1940’lar)
bölüm 6: cinsellik & melodram (1950’ler)
bölüm 7: avrupa’da yeni dalga (1960’lar)
bölüm 8: yeni yönetmenler, yeni biçim (1960’lar)
bölüm 9: 70’lerin amerikan sineması
bölüm 10: dünyayı değiştiren filmler (1970’ler)
bölüm 11: multiplekslerin gelişi ve asya ana akımı (1970’ler)
bölüm 12: güce karşı savaş: sinemada protesto (1980’ler)
bölüm 13: yeni sınırlar: afrika, asya ve latin amerika’da dünya sineması (1990’lar)
bölüm 14: yeni amerikan bağımsızları ve dijital devrim (1990’lar)
bölüm 15: günümüz sineması ve gelecek (2000’ler)
  1. irlanda’lı yönetmen mark cousins'in aynı adlı kitabından filme aldığı 60’ar dakikalık 15 bölümlük belgesel serisi.

    2011 yapımı, toplamda 15 saat süren, çekimi 5 yıldan fazla bir sürede tamamlanmış bu belgesel hem sinemanın tarihi hem de tarihin sineması.

    şimdilik ilk bölümünü izleyebildim. sinemaya ilgi duyan herkesin izlemesi gereken bir belgesel. sanki sinema okulu gibi.

    bölüm 1: sinemanın doğuşu (1900-1920)

    !---- spoiler ----!

    belgeselin diliyle izlerken aldığım notlardan:

    ‘’ 1800’lü yıllarda dünyada yepyeni bir şey keşfedildi: bu sinemaydı. hayallerimize benziyordu.’’

    ‘’gerçeği anlatmak için bir yalan: sinema budur.’’

    ‘’sinema dünyanın farklı yerlerinde ve farklı zaman dilimlerinde yüzlerce yönetmenin birbirlerinden aldıkları ilham ile zaman, hareket, görüntü, ses ve ışık gibi temel öğelerin her biri üzerine yeni bir şey koymaları ile insanlığın ortak hikâyesine dönüştü.’’

    “yeni amerikan sineması harikaydı ama senegal’daki dakar’daki sinema da 70’lerdeki los angeles
    kadar heyecan vericiydi.”

    ‘’casablanca özlem dolu bir aşk, haleli bakışlar, kusursuz güzelliklerle gerçek olamayacak kadar romantiktir. japon sinemasının ilk yönetmenlerinden yasujiro ozu filmleri ise duraklamalar, bir kedi, çalan bir saat, kaynayan çaydanlığı ile gerçek bir klasiktir.’’

    ‘’gişe rekorlarından dolayı filmleri yöneten para sanırız. para ve pazarlama değil fikirlerdir sinemayı yöneten. fifirleri seyretmektir sinema. böyle olduğunu lynch bilir.’’

    ‘’godard bardağın içindeki köpüklerle bir adamın iç sıkıntısını verir.’’

    ‘’ martin scorsese’in taxi driver filminde kahramanımız yine köpüklere bakıp iç sıkıntısını görüyor.’’

    ‘’kamera kurşun gibidir.’’

    ‘’sinema 1890’larda new jersey’de doğdu. edison’un masasında, ‘’insan tatile gitse dahi düşünceden kurtulamaz’’ asılı fikir fabrikasında.’’

    ‘’ard arda fotoğraflar bir makaraya sarılarak.’’

    ‘’sonra lyon’da bir daha doğdu. lumiere kardeşlerin dikiş makinasındaki çarkla fotoğrafları ard arda çeviren sinematografla, sonra 1895’te ilk olarak insanlara gösterdiler.’’

    ‘’sinema bir ayna, bazen de hayatı şekillendiren bir çekiç.’’

    ‘’1898’de kamera sıkıştı, sonra çalıştı, o sahnede insanlar bir göründü bir yokoldu ve bundan ilk efektler yönetmeni melies ve teknikleri doğdu.’’

    ‘’fransa farklıydı, sinemada hep yol gösterici oldu. nedeni fransız devrimi belki de.’’

    ‘’bir trenin önünden ilk çekim brighton’da yapıldı.’’

    ‘’sonrasında kubrick 2001: a space odyssey’de aynı tekniği kullandı.’’

    ‘’1900’de g.a. smith ilk yakın planı kullandı.

    eisenstein da stachka (1925) filmindeki ünlü köprü sahnesinde kullandığı yakın planla tarihe geçti.’’

    sergio leone c'era una volta il west (bir zamanlar batıda) filminde charles bronson’un gözlerinin yakın plan çekimiyle katil olduğunu anlattı.’’

    ‘’1903’te sinemada temel unsurlar vardı. ama henüz bazı teknikler keşfedilmemişti. mesela:kesme.

    kesme sinemaya yapılan bir kurgudur. keşfedildikten sonra filmler özgürlük kazandı.

    kesme: ‘’sonra’’ demekti.

    kesme’’nin kullanıldığı ilk film porter’ın life of an american fireman (bir amerikan itfaiyecisinin yaşamı) oldu.’’

    ‘’1907’de de pathe kardeşler tarafından ilk paralel kurgu keşfedildi.’’

    ‘’o ana kadar kamera hep karakterin yüzü kameraya dönük şekilde çekim yapılıyordu. karakterin sırtı dönük arkasından çekim keşfedildi ve ters açı çekim başladı.’’

    bir dönem hollywood’da filmde oynayan yıldızlar ön plana çıkarılsa da, sinemada halkın ilgisini çeken şey yıldızlar değil düşüncelerdi.

    ‘’1910’ların başında en iyi filmler iskandinavya’dan çıkıyordu.
    çok katmanlı sinemaya (öykü içinde öykü) ilk adım burada atıldı. sjöström, dreyer, stiller
    gibi yönetmenler hollywood’a gidince bir dönem iskandinav sineması duraklama dönemi yaşadı.’’

    ‘’1911’de ilk stüdyo kuruldu.’’

    ‘’sinemaya 180 derece kuralı geldi.’’

    ‘’sesli sinemanın ortaya çıkmasıyla maliyetler çok artınca wall street devreye girdi ve hollywood’un ticarileşmesi bu noktada başladı.’’

    ‘’griffith’le birlikte sinemada ilk kez ağaçları sallayan rüzgar filmin içine girdi.’’

    ‘’kesme:’’sonra’’ demekken ‘’sonra’’ veya ‘’bu arada’’ demek oldu.’’

    ‘’sinema bir dil, fikirlerin dili.’’

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder