1. üniversitede okulum hali hazırda devam ederken uzmanlaşmak istediğim alanda danışmanlık yapan bir firmada destek elemanı olarak çalışıyordum. yani belirli bir çalışma düzenim yoktu. firmada işler ne zaman sarpa sarsa o günlerde orada bitiyor, süreçleri normal seyrine döndürene kadar en az diğer danışmanlar kadar canımı dişime takarak çalışıyordum.

    oraya girdiğim ilk günden beri "regina hanım" oldum, istemesem bile kahvemi nasıl ve günün hangi saati içtiğim öğrenildi ve hiç şaşmadan önüme geldi. gerek yaptığım telefon konuşmalarında telefonun ucundaki kişilerce, gerekse ofise sık gelen müşterilerimizden bazıları tarafından isim ve sima olarak tanındım ve "hayat kurtaran regina hanım" kimliğimle sevildim, sayıldım. benim gibi daha mezun bile olmamış, aslında işlere bu kadar derinlemesine dahil olmaması gereken bir öğrenci için bu kadar ilgi alaka gösterilmesini firmadaki muhteşem örgüt kültürüne bağlıyor ve hayranlık duyuyordum.

    ta ki bir gün lobide görevli, ayşe hanım olsun ismi, ayşe hanım'ın planlanmayan bir şekilde işe gelemediği güne kadar. "bir günlüğüne ayşe hanım'ın yerine bakabilir misin?" dendi. ben de elbette kabul ettim. görevim telefonlara bakıp gerekli yönlendirmeyi yapmak ve gelen müşterilere "hoşgeldiniz sizi şöyle alayım. beklerken bir çay alır mıydınız?" demekti.

    iç burkan detaylar bundan sonra başlıyor. hayatımda hiç ayşe hanım'ın koltuğunda oturduğum kadar görünmez hissetmemişimdir. telefonun ucundaki insanlar benimle kaba bir şekilde konuşuyor, gelen müşteriler yüzüme bile bakmıyor, hatta önceki çalışmalarımızdan beni bizzat tanıyan bazı müşteriler o koltukta oturan kişinin ben olduğumu bile fark etmiyordu. o dönem firmaya yeni gelen bir stajyer vardı, beni ilk kez o gün görmüştü. yaptığımız ufak tanışma sohbeti sonucu eğitim ve iş tecrübesi bakımından ondan daha donanımlı olmama rağmen (o bunu bilmiyordu, çünkü sorma gereği duymamıştı) o gün onun bile küçümseyen bakışlarına maruz kalıyordum. çünkü bu toplumda alt tarafı lobide duran bir sekreterden başka bir şey değildim. insanların ismimi bilmesine gerek yoktu.

    o gün hatrımı soran tek insanın damacana su getiren görevli olması da ayrı bir olay. sanırım "takım elbiseli" kesim sekretere, modern tabiriyle "yönetici asistanına" günaydın dememeliydi.

    aynı özenle o günkü işimi de tamamladım ve bir daha o firmayla hiçbir iş yapmadım.

    ayşe hanım çalışıp para kazanmak yerine akşamları evinde kocişiyle kahve keyfi yapmayı seçseydi daha çok saygı görecekti. eminim.
    bu ülkede ayşe hanım olmak çok zormuş. görmüş oldum.

mesaj gönder