1. bir diyalogda, o iki kişinin konuşması esnasındaki ses seviyesinin aynı ortamda bulunan 3. bir kişinin duyamayacağı desibelde olması gerekir. yüksek sesle konuşmaktan bağırmaya kadar gidebilen ses seviyesi öncelikle karşıdaki kişiye yapılan en büyük saygısızlıklardan biridir.

    ülkemizde oldukça yaygın ve bundan dolayı da fazla yadırganmayan bu davranış aslında bir davranış bozukluğudur.

    öfkesini kontrol edemeyen insanlardan öfkeli olmadığı anlarda bile bunu konuşma tarzı haline getirmiş olan insanlara kadar geniş bir yelpaze çizer.

    ve işin garibi bunu kendini daha iyi ifade etmek ve karşı tarafın dinlemesi için yapıyor dahi olsa tam tersi bir iletişim sorunu yaratırlar.

    nedenleri ise:

    öfke kontrol bozukluğu

    çocukluğunda aile içi iletişim problemi yaşamış olmak

    sindirilmiş çocukluk

    televizyon, internet: çocukluktan itibaren karşısında ‘’edilgen’’ ve ‘’sanal’’ biçimde sürülen pasif yaşam bir yandan da sinsice iletişim kurma becerisini öldürür. iletişim yollarını tıkalı hisseden kişi bunu sesini yükselterek aşma yoluna gider.

    bağırmak öğrenilmiş davranıştır. çocuğun yanında yüksek sesle konuşmak ve bağırmak, çocuğa bağırarak konuşmayı öğretmek demektir.

    aile içi iletişim atmosferi: çocuk konuşurken anne veya babanın onu can kulağıyla dinlemeyip bir yandan başka bir şeyle ilgilenmesi. bu durum çocukta psikolojik yıkım yaratır, kendini değersiz hissettirir. belki dinlerler diye bağırarak konuşmaya başlar ve bu büyüyünce de aynı şekilde devam eder.

    bunlardan başka bir de bilinçli olarak başkalarını ezmek için bağıranlar veya bağırdıklarında karşı tarafı ikna edebileceklerini zannedenler vardır.

    ancak şu bilinmelidir ki sesin şiddeti arttıkça dinlenme ve anlaşılma olasılığı azalır.

    stanislaw lec’in de dediği gibi ‘’bazen sesini duyurabilmek için susman gerekir.’’

    bir sonraki bölüm de sanırım (bkz: insanlar neden kendi ses tonunda konuşmaz)

mesaj gönder