1. - bu son sigaram -

    aslı yaklaşık dört yıl boyunca neredeyse her konuşmamızın sonunda beni reddetti. ortada herhangi bir teklif bulunmazken bile o reddedecek bir şeyler bulup reddederdi beni muhakkak. ama son aylarda en azından bir kaç cümlelik paylaşımlarımız da oluyor sonra reddediyordu sağolsun. bu kıza niye katlandığıma meraksız, bi kaç kişi sırf laf olsun diye nedenimi sordular. cevap vermedim.

    ''değişen jargonuna kendini fazla kaptırmış aklı bir karış geride bu kızın'' dedi alsev. uzak dur diye ekledi. geçen gece parkta içerken de enver kullanmıştı aynı cümleyi: ''uzak dur!''
    -kızın daha önce hiç ilişkisi olmamış konuyu bilmiyo anlıyo musun enver?
    -ama sevse hissettiği gibi davranması yeter. bunun konuyu bilip bilmemekle ne ilgisi var?
    -çocuk gibidir o sen bilmiyorsun. sebebini bilmediği bir otosansürü var. bazen sırf onu istediğim için kendimi pedofiliymişim gibi hissetmekten alıkoyamıyorum.
    -ne alaka lan?
    -yav öyle işte oğlum. bi dediğimi anlamıyor. aramızda jenerasyon farkı var sanki amına koyim. altı üstü bir yaş büyüğüm ondan. arkadaşlarıyla en sığ hangi konuları konuşuyorlarsa benimle de onu konuşsun diyorum ama muhabbetin dışına itiyor beni bir şekilde. ben de babamla olan diyaloğumuzdan biliyorum..

    -e sen de söyle kardeşim açık açık seni seviyorum diye.
    -söyledim. söylemedim mi sanıyosun?
    -o ne dedi?
    -bana değer veriyormuş! değer ne amına koyim! değerini sikeyim dedim içimden. yüzüne küfredilince kızıyor.
    -ben bir şey demeyeceğim kardeşim sen bilirsin. ama uzak dur.

    ''trink trink''

    bütün gece parkta konuşulacak konu bitmiyordu. ülke sıkıntılarından, beşiktaştan çıkıp konu dönüp dolaşıp aslı'ya geliyordu. enver'in anlatacak mataf bi hikayesi olmadığı için hikaye dinlemeyi severdi. ben seri içtiğim için çabuk çişim gelir, konunun orta yerinde kalkıp benden yarım metre uzun çamın altına işerdim. yaklaşık 30 saniyelik bu rahatlama sürecinde bir yandan enver'i bir yandan da konuyu süzerdim kafamın içinde.
    o gün parkta otururken aslı'yı gördüm. saat 23:17'ydi yanında bir herifle sohbet ederek geçti sokaktan. sırtımız yola dönük ve sokak lambasının kör noktasında oluşumuz sebebiyle görmediler bizi. zaten bu tarz herifler ıssız yerlerden geçerken karanlığın içinde iki karaltı görse bir kez daha bakmaya cüret edemez. olur da bir sıkıntı cereyan eder diye kafaları öne eğik adımlarla yürürler bütün yolu...
    alkolün verdiği yetkiyle ayağa kalkıp arkalarından baktım. yanlarına pekala gidebilirdim hatta herifin ağzını burnunu kırabilirdim ama otokontrol girdi devreye. anlaşılan daha sarhoş olmamışım. aklımdan saniyeler içinde bir çok kelime bir çok fotoğraf geçti. hatta bir ara herifin annesinin yüzünü, saçının rengini, vücut ölçülerini görür gibi oldum ilahi bir slayt tarafından. öpüşmüş olma ihtimallerini düşündüm.

    herhangi bir mekandayız arada 3-5 metre var yok. o ikisi öpüşürken onlara bakıyorum bir köşede. yüzünün en ince detayına kadar inceliyorum gözleri kapalı. severek öpüyor anlaşılan. yanaklarında, alnında oluşan en ufak kıvrıma odaklanıyorum heyecanını hissedebiliyorum o sırada. herife bakmadım. belki onun yerine ikinci bir beni geçirmiş de olabilirim. kendi vereceğim reaksiyonumu bilirim göz ardı edilebilir bir durum sonuçta. hem sonra; temelde o herifin ne hissettiği değil, aslı'nın en mahrem haliyle yüzünde, vücudunda oluşan bi takım reaksiyonlar önemli benim için. vücudunun salgıladığı hormonları görür gibi oldum sonra. ağzının içinde gezinen dilin ona hissettirdiklerini hayal ettim. normal şartlarda kendi tükrüklerini bardaklara doldurup içebilirler miydi acaba?

    baktım konu absürd bi yere doğru kayıyor düşünmeyi kestim. yumruklarımı sıkıp varoluşuma bir anlam aramaya başladım. belki empati filan kurmuş bile olabilirim herifle o esnada. uzaklaşsınlar istedim. o an karısını kendi yatağında basan bir adamın boşvermişliği, çaresizliğiyle doldu içim. ellerim avuçlarım uyuştu çöktüm oturdum banka. biram yarısındaydı kafaya dikip bir sigara yaktım. enver ne yapacağımı merakla izliyor gibiydi o böyle şeylerden hep bir ders çıkarır.

    -bi şey yapacak mısın?
    -yok lan. kendimi düşürdüğüm şu durum bile yeter bana. sadaka istemiyorum ben. olmuyosa olmuyodur yapacak bir şey yok.

    ''trink trink''

    (içimi bir anda bir dinginlik kapladı.)
    -enver bu kez net gibiyim. baya yaktım gemileri sanki. bu sal bana yeter. en azından uzaklaşmam için beni idare edebilir bu sal...

    o gün eve gittiğimde ona durumu hemen bildirmedim. bir kaç gün daha geçirip kendimden emin olmak istedim.
    -zaten bu konuya çok fazla kafa patlatacağını da sanmıyordum.-
    arada telefon görüşmelerimiz oldu ama o geceki konudan hiç söz açmadım ona. tam bir hafta sonra akşamüstü bir mesaj attım:

    ''bu kadar basitliğe razı değil gönlüm. acıma sebep arıyordum artık acıtmıyor yokluğun. değer verdiğim için sana bu mesajı yazıyorum beni sakın yanlış anlama seni seviyorum. sadece bugün bir şeylerin netlik kazanması gerekiyordu. netlik, kazandı. ne ben kaybettim, ne de sen birtanem. zaten mevzu da bu değil. 140 karakter sınırlaması olsaydı ikinci bi mesaj atmazdım. sadece artık kimse sms kullanmıyor ve benim hiç kullanmayacağım kadar çok smsim var.''

    bir kaç kez aradı mesaj yolladı fakat hiç birine geri dönmedim. enver ortak bi arkadaşıyla konuşmuş. o gece yanındaki herif kuzeniymiş. enver'e konuya nasıl girdin diye sormadım. kesin kafasını yarıp gözünü çıkarmış beni yerin dibine sokacak bir şeyler söylemiştir. neticede bu iş, enver'e yaradı. nilüfer'le aralarında bir ilişki cereyan etmiş..
    ozeus

mesaj gönder