• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.29)
anna karenina - lev nikolayeviç tolstoy
anna karenina, 19. yüzyıl rus toplumunun ruhsal dalgalanmalarına çarpıcı bir aşk ve ihanet anlatısıyla ışık tutan bir başyapıt.

güzelliği ve nezaketiyle çevresinde hayranlık uyandıran anna karenina’nın mutsuz ve monoton bir evliliği vardır. üst düzey bir devlet memuru olan aleksey aleksandroviç ile evliliğinde tek tesellisi oğludur. ağabeyi ile yengesinin aralarını düzeltmek için gittiği moskova’da yakışıklı ve genç kont vronski ile tanışması, anna’nın hayatında dönüm noktası olur. tolstoy, anna karenina’da sıradışı bir gözlem gücü ile aşk, evlilik, ihanet gibi temaların izini sürerken roman sanatına yepyeni ve uzun soluklu bir boyut katar. modern dünya edebiyatının otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri olarak kabul edilen anna karenina, güncelliğini daima koruyacak bir eser.
  1. kadının varoluşuna ustaca yaklaşan, yer ve zaman zaman yakalayan, lev tolstoy romanı.

    tuhaftır ki, romanın dünyasında dönemin diğer rus yazarlarının yapıtlarına kıyasla, rusya soğuğu hissedilmez. belki de isimleri ve olayların geçtiği bazı bölgelerin adlarını değiştirirsek, anna karenina"ya bir fransız, bir avrupa romanı da diyebilirdik. merak ediyorum: anna karenina"da rusluğa özgü neler var? sorum sadece karenina ile de sınırlı değil, ona vronski"de, koca karenin"de, masumluğun tezahürü olan kiti"de dahil. ama bunların yanında, konstantin levin karakteriyle, ahbabı oblonski"nin romandaki imgeleri, az çok rusluğu çağrıştırmaktadır.

    rusluktan kastımı açıklayayım: rus insanı fazla genellemeye girmeden, belli bir sınıra dayalı, mantıktan yoksun, hadi ifadeyi biraz sadeleştirelim, mantığı arka planda tutan, bunun yanısıra ise duygularıyla (emosyonel) davranan kişiliktir. onları sık sık köpürür, etrafa salyalar saçarken yakalarız, öfkeden kuduz köpeğe dönüşmeleriyle, sevgiyi hissettikleri anda yakaladıkları coşku arasında bir hayli fark göremeyiz. mutsuzluklarıyla, mutlulukları abartıya kaçacak (ki, bu saydığım özelliklerin bir çoğu dostoyevski personajlarında bulanabilir) teatralliktetir. vurdumduymazdır, kültürünün, büyük coğrafiyaya yayılan mirasının bilinçli olarak farkında, fakat onlara karşı kayıtsızdır. bir diğer yönden basit insanlardır. şüpheyi severler. varoluşa takıntılıdırlar. ve herşey bir tarafa, onları sağlam bir vodkayla patates haşlaması dünyanın en özgür ve mutlu insanları haline getirebilir.

    ve levin, her ne kadar saydıklarımın biraz dışında kalsa bile, tolstoyun roman boyunca kendini anlattığı karakter olmakla yanaşı, kaçınılmaz olarak rusluktan nasibini almıştır. özellikle inanç, ölüm ve turgenyevle büyük ses getiren, döneme damga vuran nihilizm hakkındaki düşünceleri. hayır, konstantin levin babalar ve oğulların sert kahramanı bazarov gibi dünyayı anlamsız görmemekte, aksine dünya karşısında kendisini fazlalık gibi, onu anlayacak güçten yoksun hissetmektedir. ancak daha romanın başlarında kiti tarafından reddedilişi, taşraya bağımlılığı, hatta romanın büyük kısmını işgal eden kendi işçileriyle çalışma anları, yalnızlığını bir rusa özgü yaşadığını gösterir.

    oblonskiy içten pazarlıkçıdır. neşelidir, bir öğün yemek, akşam güzel bir kadınla karısı doliyi aldatması, onu bir karakter gibi özetlemek gücündedir. garip bir şekilde oblonskiyi severim. tolstoy onu yaratırken sanki biraz da şöyle demek istemektedir: böyle insanları kabullenmemiz kaçınılmazdır.

    anna"ya dönersek eğer, sevgisiyle oğlu arasında sıkışıp kalan, kapalı ve ne kadar elit ve aristokrat balolarda sürtseler bile hıristiyanlığın ve kökenleri eskiye dayalı kültürlerinin dayattığı muhafazakarlıktan kurtulamayan toplumun, kurbanıdır. evet, anna"ya yakışan, en azından mösyö tolstoy"un onun için çizdiği portre ve faciası, kurban olmasıyla açıklanır.

    anna arayışta olan bir kadının yaşını çoktan geçmiştir. tekdüze devam eden hayatı ve tiksinçlik haddine ulaşan evliliği, yanında kaçınılmaz olarak patlamayı getirir. kahraman gibi davranmasının bedeli olarak, oğlunu, ailesini, sosyete karşısında saygınlığını yitirir. yabancılaşır kendisine. hatta vronski"den olan kızına baktığı zaman, aklından onu hiç sevemediğini geçirir.

    ilginç bir detay: anna, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa romanın on sekiz veya on dokuzuncu bölümülerinde romana dahil olur ve roman bitmeden, yedinci fasılın bitişiyle beraber, tren raylarının üzerinde çaresizce ölür. bu dönemin roman tekniklerine kıyasla ilginç bir denemeydi. diğer yandan romanın bir diğer katkısı, paralel kurguydu. tolstoy aynı zamanda görüntüyü de yakalamıştı. ve bana hep öyle geliyor ki, tolstoy"un ömrü sinemanın büyüdüğü yıllara denk gelseydi, o romanı bırakır, usta bir yönetmen bile olabilirdi. hatırlayalım: vrosnki atının üstünde, rakipleriyle yarışmaktadır. anna küçük dürbünle onu izlemektedir. bu an vronski (zannedersem son koşu anında) bariyere takılarak attan düşer. anna yerinden fırlar. kulağına aleksandr karenin"in iğrenç, ciyaklı sesi gelir. bir tarafta aşık olunan beden, yüz, vronski"nin görüntüsü, diğer yandan işi gücü inanmadığı cümleler kurarak, parmaklarını şakırtmaktan başka becerisi olmayan, nefret edilen koca ve onun sesi. işte bu senkronizasyon az önceki tolstoy hakkındaki düşüncelerimi özetlemek niteliğindedir.

    eğer anna karenina yirminci yüzyılın modernizm çağında veya günümüzde bir bok çuvalını hatırlatan post modern üslupla yazılsaydı, sayfalarının hacmi bini aşkın değil, sadece anna"nın hikayesi olarak iki veya üç yüz sayfada halledilirdi. romanda gereksiz detaylar fazlalık gösteriyor. levin"in kişisel çatışması, yukarıda da değindiğim gibi, işçileriyle çalışması, ekin ve tarlalar hakkında uzunlamasına verilen bilgiler, kiti"nin hastalığında gittiği kaplıca kentinde tanıştıkları aile, evlendikten sonra çıkılan av seferleri vb detaylar, günümüzün roman anlayışında kabuledilmez bir yerdedir. fakat bunlar romanın gücünden hiçbirşey eksiltmez, aksine, tolstoyun böylesine bitmek bilmez didaktikliği anna"nın acı ve sevgisine layık güçtedir.

    birgün döneceğim bu başlığa, dönmeliyim, çünkü anna hakkında daha söyleyecek çok şeyim var.

mesaj gönder