• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.26)
the lobster - yorgos lanthimos
çok da uzak olmayan bir gelecekten ilginç bir distopya öyküsü anlatıyor bize the lobster. yalnız kalmış, ilişkisi olmaya insanların tutuklandığı, alternatif bir gelecekte geçen öyküde, bekar insanlar korkunç bir otele yerleştirildikten 45 gün sonra, kendileriyle eşleşen kişiyle ilişkiye başlamak zorunda kalıyorlar. eğer ki ilişkilerinde başarıyı yakalayamazlarsa, ölümün kol gezdiği bir ormana sürgüne gönderiliyorlar.

dogtooth ile dikkatle üzerine çeken yetenekli yunan asıllı yönetmen yorgos lanthimos'un kamera arkasına geçtiği film, alışılmışın oldukça dışında, ilginç bir distopya öyküsü sunuyor izleyiciye. başrollerini colin farrell, ben whishaw, rachel weisz ve lea seydoux gibisi isimlerin paylaştığı film; distopya meraklılarının ilgisini çekecek gibi görünüyor!
  1. !---- spoiler ----!

    filmin geçtiği zaman bilinmemekte fakat yakın gelecek diyenler çoğunlukta.film, yanlız olmanın yasak olduğu bir ütopik evrende geçiyor. bir eş bulmaya yarayan bir otel var burada, 45 gün içerisinde bir eş bulamazlar ise, otele girerken kendi seçtikleri bir hayvana dönüşüyor insanlar. ki insanların seçtikleri hayvanlar ve seçme nedenleri oldukça kilit noktalar.

    45 gün içinde eş bulmak zorundasın dedik ama ormanda yaşayan yerlileri avlayarak da gün kazanabiliyor, bu sayede daha uzun süre otelde kalabiliyorsun. collin farrel'in hayat verdiği david her insan gibi duyguları olan ve yalnız kalmamak zorunda olan bir insan. david'in otel serüveni pek iyi geçmez, birisinin intiharına sebep olur, tam 45 gün dolacakken kendisine uygun olmayan birini "benim ruh eşim" diye tanıtarak otelden çıkar ki bu evrende çok büyük bir suçtur. seçeceğin kişinin kusurları da özellikleri de seninle aynı olmalı. hatta filmde burnu kanayan bir kız vardı sürekli, sırf o kızla birlikte olmak için burnunu masaya vurup kanatan birisi vardı, o mantık. neyse david'de dönelim biz;

    david'i otelden kurtaran yeni eşi kalpsiz, soğuk nemrut asla ama asla ağlamayan bir insandır. içinde herhangi bir şeye karşı sevgi barındırmayan, kimseyi umursamayan biridir. ilk başlarda david buna alışmaya çalışmaktadır. yoksa döneceği yer belli. bir gün david uyanır ve eşini kanlar içinde görür. işin aslı bu nemrut eşi bunun yıllardır can yoldaşı olan köpeğini öldürmüştür. david haberi ilk aldığında bozuntuya vermez ama tuvalette köpeğinin cesedini görünce ağlamaya başlar. david'in ağladığını gören eşi onun numara yaptığını, aslında hiç benzemediklerini anlar ve david'i zorla otele götürür, otelde kısa bir kovalamacadan sonra david bu suratsız eşini öldürür ve oteldekilerin avladıkları orman'da ki insanların arasına karışır. david bir nevi kendi çıkarları için bir insanın hayatını mahvetmiştir.

    bu orman yerlilerini ilk başta daha yaşanabilir bulur. daha kuralsız gelmiştir burası david'de. ama tek bir katı kuralları vardır. otelin aksine aşık olmak veya herhangi bir ikili ilişki, flört v.b konular kesinlikle yasaktır. e tabi ki hayatın cilvesi bir kere daha kendini gösteriyor ve aşık olması gereken yerde olmayan david, orada aşık oluyor. bir süre sonra bu kız da david'e aşık olur ve ilişkilerini kabile liderinden(lea seydoux) gizli bir şekilde yaşarlar.

    tabi bu çok uzun sürmez. kabilenin en kesin kuralını yıkan çift cezasını çekecektir. bu cezayı çeken david değil onun sevgilisi olur. kabile şefi bir gün david'in sevgilisi ve kabileden birini daha alıp giyinip şehire inerler. david'in sevgilisini göz muayenesi bahanesi ile bir göz doktoruna sokar* kendisin odaya girip gözlerini lazer ile kör eder, dönerken yolun ortasında bırakır. ilk başlarda david'e kör olduğunu çaktırmamaya çalışır daha sonra ise pes edip söyler. david ise bunun üzerine bir kaçma planı yapar. bir gün çaktırmadan kabileden kaçıp bir kafeye otururlar. biraz oturduktan sonra david masadan bir bıçak alıp tuvalete gider. aynaya derin derin bakıp gözlüklerini çıkartır ve bıçağı sol gözüne doğru yaklaştırır.

    film burada bitmektedir. ucu açık, seyirciye bırakılmış bir son. şimdi olası sonları değerlendirelim;

    senaryo 1: david otelde öğrendiği "kendine uygun eş" kuralına uyar ve iki gözünü de kör eder, böylece "bir elmanın ikinci yarısı olur"
    senaryo 2: david hiç bir şey yapmadan geri gelir ve eşine "kendimi kör ettim" der. bunun nedeni eşini daha az rahatsız hissettirmektir.
    senaryo 3: david tuvaletten çıkar, masaya dahi bakmadan restoranın kapısını açıp çeker gider. eşini orada öylece bırakmış, çünkü korkmuşur, bu toplum baskısından yılmış ve yalnızlığı seçmiştir. hatta belki de ona o şekilde katlanayamacağını düşünmüştür. kör bir insanlar bir ömür harcayacak kadar fedakar olmadığını anlamıştır.
    --spoiler--

    tabi filmin sonunu nasıl istersek öyle bitirebiliriz. filmde herkesin "kendine uygun birisini arama yavşaklığını" eleştirmiş. aylak adam'da dediği gibi hatta, aylaklığı eleştirmiş biraz da. yani ilişkiler hakkında ki kalıplaşmış sözlerden bıkan bizlerin yüzünü güldüren, yer yer hüzünlendiren kimi zaman hassiktir dedirten leziz bir film olmuş. ki bana göre bu yılın en iyi filmidir kendileri. aslında günümüz ilişkileri , bu kadar olmasa da bunlara çok benzemekte. filmi izleyenler anlar ne demek istediğimi.

    filmi aslında filmdeki şu replik de özetliyor;

    "bir şey hissetmediğin halde bir şey hissediyor gibi yapmak bir şey hissettiğin halde bir şey hissetmiyor gibi yapmaktan daha zor."
    !---- spoiler ----!
    sonuç olarak tavsiyemdir efendim 9/10

    iyi seyirler.

mesaj gönder