1. bu yeni sözlüğe, ne yazsam ne yazsam diye düşündüğüm sıralarda aklıma gelmiş, ekşi'de de yer almış bir girdimi tekrardan yaşamama neden olmuş romantik yeni ve kısa süren türkiye özeti... umarım alışkın olmadığım bu yeni ortamda formatta yanlışlık yapmıyorum ama buyurun;

    dalyan'da çalışıyorum 1 aydır. tv izleyemiyorum. normalde de izlemem zaten. gazete okumam, sağdan soldan gazete buluyorum zaten her şey güllük gülistanlık. lan kaç gündür internete girmiyorum dedim. gözlerime inanamadım! gezi parkı, olaylar, katliam gibi müdahale... lan ne oluyor diyorum, millete anlatıyorum, gelir geçer, unutur bu halk gibisinden klişe cümleler kuruyorlar (dalyan gibi yerlerde çalışanların, yaşayanların bir boktan haberi yok, ücra köyleri falan siz düşünün). sonra askerlik işlemlerimi yenilemek için izmir'e dönüyorum. aman allahım!

    karşıyaka lisesi'nin harika çocukları geçiyor gündüz önümden. simsiyah giyinmişler. sloganlar eşliğinde. akbank sokağında bir esnaf dışarı çıkıp meşale yakıyor çocukları görünce. "aferin çocuklar gurur duyuyoruz sizinle helal olsun!" diye bağırıyor. bazı çocuklar o adama sarılıyor geçerken. bütün çarşı bu çocukları alkışlıyor, özgürlük içeren sloganlarına eşlik ediyor. ağlayasım geliyor. ben de o lisede okudum. hepsi serseri diyorlardı bizim için... akşam oluyor. mektuplar hasretlik söyler artık... taksim radyosu bir düdük sesi ile açılıyor! ardından bir anda sanki herkes bu öncü sesi bekliyormuş gibi ıslıklara, başlıyor. ışıklar yanıp sönüyor, tencere tava sesleri. herkes camlarda. slogan atan yok. dil ortak. sadece yeter diyor bakışları. ama artık yeter! yeter ulaaaaaaan!

    yol yorgunuyum güya, kaç gündür uyuyamamışım çalışmaktan. eve sığamıyorum. dışarı çıkmam lazım. yağmur başlamış izmir'de. çiseleyen yağmurda kafamı kaldırıyorum, bir düşen taneleri çok açık görebiliyorum, bir de balkondaki o insanların yenilmez, onurlu bakışlarını! yolda bizim mahallede sürekli gördüğüm çöp toplayan çocuğu görüyorum. tek diyaloğumuz arada, "kolay gelsin" demem ve karşılığında kısık sesle aldığım "teşekkürler" olan o çocuğu. sahilden çıkmış, iskeleye doğru gidiyor. konuşmuyor yine, sadece elindeki çubuğu belli bir ritimle sürdüğü arabasına vuruyor. etrafına bakmıyor bunu yaparken. slogan atmıyor. ne utanıyor, ne gurur duyuyor. sadece yapıyor. yüzünde sadece insan olmanın verdiği bakış. seni seviyoruz kardeşim diye düşünüyorum içimden. ismini hiç bilmesek bile...

    iskelenin önüne geliyorum. her taraf insan. araçlar durmadan kornaya basıyor. hiç ama hiç durmuyorlar. otobüs içindeki insanlar el sallıyor. herkes birbirine gülümsüyor. kötülük yok kimsenin içinde. herkes nazik. herkes birbirinin gözlerinin içine bakıyor. çakmak çakmak gözleri... yol kapanıyor kalabalıktan. düdükler, sloganlar, alkış kıyamet! yolda kalan arabaların tamamı farlarını yakıp söndürüp kornaya basıyor. tutamıyorum kendimi. alsancak'a geçiyorum...

    hemen meydana koşuyorum. inanasım gelmiyor. zafer işareti yaparak slogan atan teyzeler var her yerde. karşıyaka ve göztepeliler omuz omuza! içinde tayyip içeren her türlü söz söyleniliyor, esnaf yürüyenleri, düdük çalanları dakikalarca alkışlıyor. kimse kimseye karışmıyor. 40 yıl uyumuş insanlar. dile kolay 40 yıl! bir anda uyanmışlar. sessiz kaldık diye iyice ezebileceğini mi sandın lan!

    yerlerde yazılar var. ellerde dövizler. gülmemek elde değil. basıyoruz hepimiz kahkahayı. heyecandan yerimden duramıyorum. bir o tarafa gidiyorum bu tarafa. okula yeni başlamış, ilk defa mavi önlükle tanışmış o güzel çocukluk yıllarım geliyor aklıma. ne yapacağını şaşırmış, heyecanlı ve mutlu bir şekilde oradan oraya zıplayan o çocuk geliyor aklıma. karnım karıncalanıyor. çok güzel kızlar görüyorum, çok yakışıklı erkekler. hepsine sarılmak istiyorum. yanlış anlarlar diye çekiniyorum. oradaki herkese aşık oluyorum. ayrım yapmadan seviyorum onları. her telden insan var. sloganlar atıyorum, atıyoruz. zıplıyoruz, çünkü zıplamayan tayyo!

    geceye doğru eve dönüyorum. karmakarışık hisler var içimde. çok mutluyum ama... bilgisayarı açıyorum, internete giriyorum. yüzümdeki o gülümseme donuyor. resimlere, videolara, haberlere bakıyorum. polisin nasıl da kafayı yediğine şahit oluyorum.

    ekmeğini hali hazırda bizim verdiğimiz polisin, "maaşımı sen ver senin yanında olayım" dediği videoyu izliyorum. gözlerim doluyor. çok zoruma gidiyor çoook! gencecik bir kıza 20-30 polis öldüresiye dalıyor. benim kız kardeşim o, annem lan o, sevgilim o benim, arkadaşım! o çocuklar, panzerin ezip geçtiği, biber ve portakal gazlarının duman ettiği çocuklar. onlar yere düştükçe içimden bir parça soluyor, ölüyorum. hiçbir şey yapamıyorum. gözlerimi açık tutmaya çalışıp elimden geldiğince arkadaşlarıma, tüm insanlara her türlü bilgiyi ulaştırmaya çalışıyorum.

    o sokağa girmeyin diyorum tuzak varmış. tuzak varmış... devlet halkına tuzak kurmuş! bu bir insanın zoruna nasıl gitmez. bir insan polisin bu vahşeti karşısında, doğrudan maruz kalmasa bile, nasıl hüngür hüngür ağlamaz? nasıl ağlayamazsın sen? içinde sevgi namına hiç mi bir şey kalmadı? tanrı'nın bize bahşettiği sevgi parçacığı vardı, hatırladın mı? tüm insanları sev, dedi. sev tüm insanları, sev sev ulan, seeevvv!

    beni neden öldürmeye çalışıyorsun? neden beni boğmaya çalışıyorsun? neden beni konuşturmayıp üstüme üstüme geliyorsun. hiç mi bir şeye inanmıyorsun? allah'a değilse bile, annene, babana da mı inanmıyorsun? bak benim de annem var. senin annenle eşit derecede üzülür, inan bana. benim babamın gözyaşları da senin babanın gözyaşları gibi, aynı renk... ben de ağladım senin gibi, ikimiz aynı anda okuma yazma öğrendik belki de. ben de aşık oldum arkadaşım. ben de aldatıldım, terk edildim. ben de birilerini kızdırdım, birileriyle küstüm. ben de burnumu çeke çeke ağır ateşle yanarken işe gelmek zorunda kaldım. ben de fakirlik çektim. ben de işsiz kaldım. ben de su içtim, ben de nefes aldım. senden ne bir eksiğim, ne bir fazlam var!

    sen şimdi böyle öldürür gibi vuruyorsun bana, ona, hepimize... ben şu an hırsla doluyum. seni görsem suratına tüm gücümle vururum! sonra senin, yere düşerken bir elin yüzünde, bana o korkan bakışını fark ederim. oturur seninle ağlarım! beni affetmen için sana yalvarırım... daha sana vururken pişman olurum ben. bir daha beni öldürsen, elim kalkmaz sana. kalkamaz. bak ben böyleyim. sen beni neden yerlerde sürüklüyorsun? hiç mi bakmak istemiyorsun gözlerimin içine? bak, tam göz bebeklerimize bak bizim. kendi karartını göreceksin orada. ben sana bakınca kendimi görüyorum. sen nasıl kendini fark edemiyorsun? bizden değilse bile kendinden utanmıyor musun?

    ekmek almaya gittiğinde, sürüklediğin kızlardan biri fırıncının kızıydı, unutma. sana okuma yazma öğreten öğretmenin en büyük oğlunu copladın dün gece. senin çocuğunun en yakın arkadaşının ailesini ezdin dün panzerle... tüm çevreni ezdin sen yine dün gece. mahvediyorsun çevreni. artık düşünmeyecek misin? devletin değil, halkın bir üyesi olduğunu, paranı bizim verdiğimizi, başına bir iş gelince bayraklarımızı alıp seni korumaya, hakkını savunmaya geleceğimizi, sana öldür emri verenlerin çocuklarının, seni ip gibi sıraya dizdiği o fotoğrafı görünce, nasıl sinirlendiğimizi, sana bu nasıl yapılır diye üzüldüğümüzü düşünmeyecek misin?

    ne yani, sen şimdi polis, benim öz ve öz kardeşim olduğun gerçeğini düşünmeyecek misin hiç?

mesaj gönder