-
"eğer gideceğim hiçbir yer yoksa nasıl kaybolabilirim ki? "
dudaklarını büzdü yüzündeki ifadenin burukluğunu görünce pencerede şaştı kim bilir kaç saattir oturuyordu pencerenin önünde en korktuğu şeyi başkaları üzerinde deneyerek: seyretmek… sadece on iki dakikaydı oysa sadece sınırlı bir süre ancak sınırsız bir acıyı içine alabilen, tüm doğruları silip götürebilen. kimseyi görmek istemiyordu aslında ne kısa bağırsaklıları ne uzun bağırsaklılları, sarı suskunları, yeşil neşelileri, gutları, güçlüleri, öfkeyi ve üzüntüyü de ama bakıyordu işte. aslında baktığı ufukta kaybolan şehir değil, kendi hayat çizgisiydi, yaşlılık çizgileri arttırırken zaman ömrün çizgilerini silikleştiriyordu ne tuhaf.