1. erdal öz ankara kapalı cezevi'nde tutukluyken eşinin getirdiği yeni dergi'nin eski sayılarını takip etmektedir. bu sayılardan birinde mendilimde kan sesleri ile karşılaşır. şiirden oldukça etkilenir ve şöyle der:

    "edip'in yaşanan olaylardan, genç ölümlerden bu kadar etkileneceğini, duyduğu acıyı, hüznü bu yoğunlukta yaşayacağını, bu incelikte dile getireceğini doğrusu beklemezdim."

    "beklemezdim" sözcüğü öz'ün cansever'in duyarlılığına olan kuşkusundan değil mahir çayan ve arkadaşlarından farklı olan siyasi çizgisinden kaynaklanmaktadır. cansever türkiye işçi partisi üyesidir ve bu parti gençlerin silahlı mücadelesini yanlış bulurken, mahir çayan ve arkadaşları da tip'in çizgisini pasifist bulmaktadır.

    erdal öz hapisten çıkınca cansever'le buluşup bu şiir üzerine onunla konuşmayı kafasına koyar ve nihayet özgürlüğüne kavuştuktan sonra da cansever'le buluşurlar. sıddık akbayır bu karşılaşmayı şöyle anlatıyor(*:ot dergi) :

    "erdal öz, cezaevinden çıktıktan sonra cansever’le görüşmek ve ahmet abi’nin kim olduğunu öğrenmek ister.

    bir fırsatını bulur, doğruca kapalıçarşı'ya, cansever'in antikacı dükkanına gider. cansever, her zamanki gibi, basık tavanlı üst kattaki çalışma masasının başındadır. kapalıçarşı'dan bebek'e geçerler. cam kıyısında bir masaya otururlar. balık, salat, rakı... erdal öz’ün çok özel bir soru sorucağının farkındadır. sözü döndürüp dolaştırıp "mendilimde kan sesleri"'ne getirir. şiirden bölümler okur. cansever, hem şaşırır, hem sevinir.

    bir ara bu ahmet abi'nin kim olduğunu sorar. muzipçe güler. "tanımak ister misin?" der. “deli misin?” karşılığını verir. hesabı isterler. “kalk, seni ahmet abi’ye götüreceğim.” der. “şimdi mi?” “kalk!” der. kalkarlar. cansever, küçük bir motor kiralar. motorcu’ya, “göksu’ya götür bizi” der.

    boğazı, hiç konuşmadan motorun patpatlarıyla geçerler. iki yanlı yalıların arasından göksu koyuna girerler. iskeleye yanaşırlar. atlarlar motordan. cansever, ahmet abi’yi sorar.

    "bugün hiç görünmedi. evindedir." der, kayıkçılardan biri.

    yürürler. dik bir yokuşu tırmanırlar. yokuşun tam tepesinde alçak taş duvarlı küçük bir avlunun önünde dururlar.

    avluda kocaman beyaz bir sandal.. avlununun ötesinde de küçücük tek katlı sıradan bir ev.. “ahmet abi” diye seslenir cansever. kapıdaki zile basar. avlunun içindeki küçük evin kapısı açılır. bir hanım çıkar kapıya. “ahmet abi evde mi?” der cansever. kadın, cansever’i tanır. “edip, canım, sen misin?” deyip gelir, kapıyı gıcırtıyla açar, sarılır cansever’e. “gelin gelin, ahmet evde” der. içeriye, “ahmet, bak kim geldi!” diye seslenir.

    karşılarında uzunca boylu, yapılı, yanık yüzlü ahmet abi belirir. sarılırlar. cansever, erdal öz’le ahmet abi’yi tanıştırır. ahmet abi, onları bahçeye buyur eder. “durun hele!” der, içeri almaz onları. girip iskemlelerle çıkar gelir. “hanım, hemen bir masa hazırla!” diye seslenir. az sonra toprak avluda küçük tahta bir masanın başındadırlar. önce rakıyla su gelir. üç beyaz bardağı havaya kaldırıp tokuştururlar. karısı, tez elden masayı beyaz peynirle, domatesle, salatayla donatıverir. erdal öz, aklına gelen şu dizeleri okur:

    "ve sana ahmet abi / uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki / sofranı kurardı / elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı..."

    ahmet abi, heyecanlanır. “yav, kimsin sen arkadaş, tanıtsana kendini!” der. o zaman, erdal öz’ün cezaevinden yeni çıktığını, uçak kaçırma suçuyla uzun süre hapis yattığını, denizlerle buluştuğunu, onlarla buluşup notlar aldığını anlatır cansever. ahmet abi’nin, erdal öz’e bakışı bir anda değişir. güveni artar. konu, denizlere, sonra mahirlere gelir. mahir çayan’la hüseyin cevahir, cezaevinden kaçmış, sonra maltepe’de kıstırılmıştır. cevahir, acımasızca öldürülmüş, çayan ağır yaralanmıştır. kızıldere’ye ölmeye gider gibi giden çayan’ın ölümüyle iyice sarsılmıştır. söz, kızıldere’ye, mahir’e gelince ahmet abi öfkelenir. “eşşoğlu eşekler!” der. “var mıydı, o kadar yakışıklı ölmek yani? o cezaevinden kaçmayı başardınız. ulan ne diye mahalle aralarında dolaşıp saklanırsınız. ulan, burada ahmet abi’niz ne güne duruyor? gelecektiniz, bulacaktınız ahmet abi’nizi, sonrası kolaydı. ahmet abi’niz atacaktı sizi takasına, ver elini karadeniz. ne asker yakalardı sizi ne polis. kurtulacaktınız. ne diye apartman aralarında kabadayılık yaptınız? takır takır taradılar sizi! yazık değil mi ulan bizlere? içimiz kan ağlıyor şimdi.”

    erdal öz, ahmet abi’nin gözlerinde beliren iki damla yaşı hiç unutmaz."

mesaj gönder