1. senaryo metninde her şey bir cümleyle başlanır derler. evet, öncellikle böylesine ikiyüzlü yalana inanmamakla senaryo yazmaya atılabiliriz. bir fikir veya tema adlanan bir cümle anlayışı tamamen yapımcı endeksli küçük aldatmacadır. maksatı senaryo kursları ve derslerinde ahım şahımla anlatıldğı gibi büyük değil, aksine, küçük ve özdür: tema, önünüzde ağzını burnunu kırıştıran yapımcının ilgisini çekip, bir sonraki aşama olan sinopsisi okuması için kullanılan trüktür. çoğu zaman liseli platonik aşıkların googledan özlü söz arayınca ilk önlerine gelen cümlelerden veya çağ dışı ata sözlerinden ibaret olur. örnek verecek olursak: mesela, savaş, barıştır. kin, öldürür. şehire gelen bir kadın uzun yıllardır aradığı kahramanı sonunda bulur... gibi. tema denilen safsafatalık güya filmi tek cümleyle özetlemek gücünde olmalı. yani para babası şişko yapımcı savaş barıştır cümlesinden filmde bir savaşın çıkıp barışla sonlananacağını anlaması gerekir. oysa güzelim sinopsis ya da tretmanı okusa neye para yatırıp yatırmayacağına hayli hayli karar verir. oysa zamanları yoktur beybabaların, her gün önlerine yığınla senaryo gelir; ve o yüzdendir ki böylesine aptallaştırıcı (ve ne tesadüfse artık sinema katili hollywood kökenli) bir cümle, tema anlayışı büyülü ve gerekli bir şeymiş gibi sunulur.
    özetle bir film bir cümleye sığmayada bilir; sırf o temayı bulmak için günlerinizi, haftalarınızı harcamayın derim. tabii bir de şu var: türkiye"de, özellikle dizi piyasasında, bu taktiği özellikle isterler. piyasaya iş yapacaksanız sallayın bir tane, olsun bitsin. zaten senaryonuz iş yapacaksa, önünü ne bir cümle kesebilir, ne de yapımcı kaprizliği...

    sonraki aşamaya sinopsis adını vermişler. temanın aksine sinopsis gereklidir. her şey bir yana olmakla, sinopsis kendi taslağınızdır. bir nevi filmin kısa özetidir, bir paragrafla bir sayfa uzunluğunda kısa tutulması hoş olur.

    çünki, sinopsisten sonra gelen tretman aşaması özetin genel halidir. orada döktürürsünüz, hatta kendinizi çok kaptırıp roman haline de getirirsiniz. tretman bence bir senaristin en özgür olduğu alandır. senaryo metninin omurgası diyebiliriz. ya da senaryoya geçişteki son prova.
    tretmanda karakterler tanıtılır, özellikleri, metaforları yazılır, hikaye içindeki işlevsellikleri sistematik kurgulamayla inşa edilir, olay örgüsü kurulur, final yazılır ve artık senaryoya geçilebilir.

    fakat senaryo yazmaya girmeden önce iki önemli konuyu deşmemiz gerekir. kurgu ve final. sırf bu dueti kesinlikle bilmeniz gerekir. yoksa başlamanız zaman kaybı olur ki, türkiyede bu alanda en önemli sorun olan senaryo yazamama problemini hiçbir şekilde çözemeyiz. yerleri değiştirilmek, sinema dehanızın getirisiyle türlü türlü fantezilerin de dahil olduğu üç aşama vardır ki, hikayenizin giriş/gelişme/sonucu belli bir kurgu temelli olmalı. ben bu trioyu hiç sevmem sorarsanız, girişsiz, gelişmesiz ve sonuçsuz da film olur. lakin genel hikaye anlatıcılığı konseptinde - şimdilik fassbinder veya jim jarmusch olmadığınızı ön görerek - bu trio bankodur, fark yaratmak için yeter ki kurgu dehanız olsun. buna pek tabii "final" de dahil. finali bilmeniz lazım. gelişme neyse de, girişinizle finaliniz kesin olsun. bu o kadar ince sorundur ki, türkiyede her sene yığınlarca karalanan senaryoların büyük bir kısmını çöpe yollar. lise yıllarınızdaki amaçsızlıkla bir hikaye yaratmayalım. mesela en ilkel örnek olarak: adam uyanır, sokağa çıkar ve bir kadınla karşılaşır, aşık olur, kadın hüzünlüdür... ne oldu? bu noktalar niye? çünkü rastgele, o an hissettiklerinizi özgür bıraktınız ve hikaye yarım yamalak kaldı. kurgu ve giriş/final konusunda acele etmemeli. kıçınızı sandalyeye bu iki problemi çözerek oturunuz.

    şimdi senaryo faslına geçiyoruz. öncellikle bir soruya cevap arayarak başlayalım: senaryo edebi metin midir, yoksa teknik bir yol gösterici mi? ben çok tartışma dinledim bu konuda, çok makale karıştırdım. her iki cephe de kırılgan ve inanmak istediklerini karşı tarafa savunmak istiyorlar. edebi metin değildir zannımca; edebi metin dediğin şey öncellikle basılır, en önemlisi de okunur abi. senaryo denilen edebi veya yol gösterici metin okunmuyor ki. gecenin üçünde büyük kaygı ve hazla döşediklerinizi neredeyse hiçbir oyuncu/yapımcı okumuyor, her kes kendi bölümüyle ilgilenip, senaryonun genel hatlarıyla yetiniyor. tek türkiye"de değil, fransa, amerika veya aklınıza gelebilecek diğer gelişmiş (türkiye buna dahil değil bu arada) ülkelerde bu böyledir. işe yaramaz senaryoların kaderi çay altlığı, simit susamlarının yere dökülmesini engelleyen gazete parçası işlevini görür. ya da diyelim okudular; okuduklarını değiştirmeye yeltenenler çıkıyor. binbir ıstırapla yazdığınız ve yapımcı, oyuncuya okuttuğunuz (hadi yapımcı neyse de oyuncuya ne oluyor, anlamış değilim) senaryo değiştirilmek istenir. neyse, asıl konudan sapmayalım.

    senaryonun iki tip tekniği bilinir; isterseniz üçüncü tekniği keşefedrsiniz, size kalmıştır. fransız ve amerikan deniyor bu tekniklere. tamamen rahatlık meselesidir. fransız tekniğinde sayfa ikiye bölünür, sol tarafa olay örgüsü (veya devinimi) yazılırken, sağ tarafa da diyaloglar tekabül eder. amerikan tarzı ise düz metindir, googlelarsanız örnekleri daha aydınlatıcı olur.
    tretman gerçek yol gösterici fonskiyonunu senaryoya yansıtır bu yerde. geriye en boktan şey, diyalog yazımı kalır. evet, zordur diyalog yazmak. karakteri belli bir disiplinde konuşturmak usta işi ister. onun için de senaryo yazarıyla, diyalog yazarı farklı olur bazı projelerde.
    esas olan görüntüyle anlatmak olduğu için diyaloğa fazla bulaşmamak gerekir; ha, kurtarıcı değil midir? evet, öyle; ama kolaya kaçıştır. esasen eylemle (örgü ve devinimle) diyaloğu birleştirmeyiniz; idiot konumuna düşersiniz. mesela bir adam saatine bakarken, görüntü saat üçü gösteriyorsa, adam kendi kendisine saat üçtür demesin. zaten görüntü yeteri kadar açık anlatmıştır epizotu.

    senaryoyu bitirdikten sonra fazla hevese kapılmayın. bu ülke sinema düşmanı, unutmamalı. türk sinemasının ikinci karanlık çağı, ucuz komedilerle yaşanıyor. birincisi içinse yeşil çamdır bu. yani, pek siklenmeyecektir senaryonuz. okullar yazın diyecek, yazın diyenlerin senaryo yazamadıklarını gördükce kırılacaksınız. senaryo kursları yönlendirmeler yapacak. belki elinize sertifika verecek ama fazla ümitlenmeyin; yapımcılar hep eksik bulacaklardır. ama didaktik ve pek tolstoyvari peygamberlik taslamak gibi olmasın ama, siz yine de yazın; çünki isa"nın havarilerine dediği, her kes için yaşamda bir defaya mahsus olan doğru yer ve doğru zaman olayı belki kurtuluşunuz olur.

    not: bunlar hep halk rivayetleri, kahvelerde duyduğumu aktarıyorum.

mesaj gönder