1. kafasında tüm bu düşüncelerle apartmanın kapısından çıkarken, sokak lambasının aydınlattığı kapının aynalı camından kendini gördü ve "şakaklarıma kar mı yağdı, ne var. benim mi allahım bu çizgili yüz" diye geçirdi içinden. kafasındaki düşünceler daha da artmıştı, yaş otuz beşti gerçekten, peki yolun yarısı mı sonu muydu ? buradan sonra başka bir yol bulunur muydu ? delikanlılık çağındaki cevher gözünün yaşına bakmadan gitmiş miydi ? zamanla nasıl değişmişti insan.. o güler yüzlü adam artık "o" değildi, bugün iki kere karşısına çıkan ilk aşkının hatıraları bile yabancı gelmişti, dostlarla da yolları ayrılmıştı, giderek yabancılaşmıştı. dıştan içe doğru bir yabancılıktı bu; önce etrafındakiler sonra kendisi yabancı gelmeye başlamıştı kendine. sonrasında öyle bir büyüdü ki yalnızlığın doğurduğu yabancılık hissi; önce ufacık iş yerine, sonra mahallesine, semtine, yıllardır koynunda uyuduğu, serserilik yaptığı, ilk aşkı tattığı, gezdiği tozduğu, yeri gelince savunduğu onun için sokaklarda sabahladığı şehrine.. derken tüm dünyaya yabancı gibiydi, hayır hayır yabancıydı. gittikçe artarken yalnızlığı, gittikçe artıyordu da yabancılığı.. her doğan gün bir dert olmuştu onun için. her gün her şeye ve kendine, kafasının içindekilere tahammül etmek ve çıldırmamaya çalışmakla geçiyordu.

mesaj gönder