1. kavramları açıklamaya girişirsek;

    ifade: dışa vurum (tdk)
    (tdk da başka tanımlar var fakat en genel tanım bu olduğu için bunu seçtim.)

    yani ifade, herhangi bir şeyden sınırlarının dışına bir geçiştir. bir taş düşünelim, bu taşın sınırları belirlidir. ve ne zaman bu sınırların dışına çıkılırsa, ve bu çıkma işleminin kaynağı taş olursa; işte o zaman ifadeden bahsedebiliriz. bu yüzden ifade sadece insana ait değil; soyut veya somut her hangi bir varlığa ait bir özelliktir.
    bu kavramı biraz daha açıklığa kavuşturduğumuzu düşünüyorum ve diğer kavrama geçmek istiyorum.

    özgürlük: herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî (tdk)

    tdkda böyle bir tanım verilmiş fakat ben bu tanımdan düşünme ve davranmayı çıkarmak istiyorum. çünkü bunlar daha çok iradeyle alakalı ve ben şu an biraz daha arındırılmış bir tanımdan ilerlemek istiyorum. çünkü sınırlandırılabilen yahut zorlanabilen her varlık düşünme kabiliyetine sahip değildir.

    biraz daha detaya girelim o halde. buradaki kilit noktalar, özet olarak "kısıtlama" kelimesinde birleşir. kısıtlama kelimesinin çoğunlukla, belki her zaman, olumsuz bir imajı vardır. fakat ben sadece işaret ettiği durum hakkında konuşacağım o yüzden olumsuzluğu katmamaya dikkat etmemiz gerekiyor.

    kısıtlama, ya da kısıt, herhangi bir sınırlamaya verilen isimdir. duvara daire çizmek, ellerimizi birleştirmek, bir ev inşa etmek gibi bir çok şeyi sayabiliriz. ve aslında bu kavram, sandığımızdan çok daha önemli. çünkü herhangi bir varlıktan bahsedebilmek için, hatta herhangi bir şeyi düşünebilmek için; onun sınırlara sahip olması gerekir. yine bu sınırlar bir varlığı diğerinden ayırmamızı, son tahlilde dünyayı algılamamızı ve bir zihin dünyamızın oluşmasını sağlar. eğer bu sınırlandırma işlemini bundan daha ileriye götürüp soyutlaştırırsak kısıtlarla karşılaşırız. burası biraz karanlık kaldıysa hiç sıkıntı yok şimdi örneklerle daha iyi aydınlanacağını düşünüyorum.

    bu kısıtlar mühendislik, özellikle mekanik mühendisliği için inanılmaz büyük bir öneme sahiptir. şöyle ki;
    şimdi elinize bir kalem almanızı ve bu kalemi hareket ettirmenizi istiyorum. ettirebildiniz mi? harika. muhtemelen ya ileri geri, ya rotasyonel, ya da bu ikisinin karışımı olan bir hareket yarattınız.

    peki gelin nasıl olup da bu hareketi başarabildiğinize bakalım.öncelikle parmaklarınızla tuttunuz. parmaklarınız ise ellerinize, elleriniz kolunuza, kolunuz vücudunuza, vücudunuz da yere bağlı. buradaki en can alıcı nokta işte şu: vücudunuzun bağlı olduğu cisim, yani yer, sabit. yani biz bu sistemde sabit olarak kabul edebiliriz. ve sonuç ise: yer sabit olmasaydı siz asla bu hareketi elde edemezdiniz. daha doğru bir ifadeyle; herhangi bir sistem sabit bir noktaya bağlı olmadığı sürece hareket edemez, diğer adıyla; bir kısıta.
    ve böyle bir durumda mühendislik ise asla mümkün olmaz.
    hülasa
    kısıtlar; hareketin, veya herhangi bir durum değişikliğinin gerçekleşmesini sağlayan referanslardır.

    bu perspektifle insana bakacak olursak;
    özgürlük, ancak ortada bir kısıt varsa anlam kazanır. çünkü bu kısıtlar ve sınırlamalar bir hareket alanı yaratır.
    bu alan somut olmak zorunda değildir. koşucunun hareket alanı koşu parkuru olduğu gibi, düşüncenin alanı da hayal gücüdür. ikisinin ortak noktası ise herhangi bir şeyle kısıtlanmış olmasıdır.

    bu kısıtlar ise ikiye ayrılır:
    - insanın etki edebildiği
    - diğerleri

    ikinci maddedeki "diğerleri"; insanın uçamaması, ellerinin büyüklüğü, çevremiz, iklim, biyolojimiz, genetiğimiz, doğa kanunları, beynimiz vs vs.
    çoğunlukla, insani-doğal ayrımı yapılır, fakat ben buna anlam veremem çünkü insan da doğanın bir parçasıdır. bu yüzden ben, "insanın etki edebildiği ve edemediği" ayrımını yapmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

    özgürlük ise doğrudan insanın etki edebildiği veya değiştirebildiği kesin olmayan, yani değişken alanlar ile alakalıdır. bu ise yine doğrudan insan psikolojisinin bir sonucudur.
    yani, evinin önüne yapılan top sahası ne kadar büyükse sen de o kadar top oynama özgürlüğüne sahipsin.

    sıkıntı ise şurada başlamaktadır.
    biri gelip o top sahasının yarısını kapatır ve burada oynamayacaksınız derse, işte o zaman bir kısıt ortaya çıkar. bu önceki kısıttan farklıdır. önceki, özgürlüğün anlam kazanacağı alanı yaratırken bu, zaten var olan bu alanın içinde tekrar sınırlama yapılmasıdır ve asıl kötü olan da budur.

    işte tam burada savaş başlar. topçu şahıs faaliyet alanını kullanmak (özgürlük) isterken, diğeri buna karşı çıkar. eğer iletişim kurulmazsa kavga, kurulursa ya uzlaşma ya da yine kavga ile sonuçlanacaktır.
    kısıtlanan kişi neden diye sorar ve karşıdaki bunu anlatırsa iki seçenek doğar. ya hak verirsiniz ya da vermezsiniz. verdiğiniz durumda bu kısıtlamayı kabul edip kendi özgürlük alanınızı kendiniz kısıtlamış olursunuz. bunun sebebi ise empatidir. eğer hak vermezseniz savaş başlar, güçsüzseniz karşılık veremezsiniz ve içinizde nefret doğmaya başlar yani bu savaş aslında bitmez."bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı" klişesi de bu savaşın asla bitmeyeceğini anlatır.
    karşılık verebilecek gücünüz varsa doğrudan sıcak savaş meydana gelir.

    hülasa;
    ifade de diğerleri gibi bir özgürlük çeşididir fakat belki en temelidir. çünkü sınırlar özgürlüğü tanımlarken yine bu sınırlar ifadenin gerçekleşeceği geçiş yüzeyidir.
    ve ek bir kısıtlama gelmedikçe insan, mevcut ifade alanında kendini gerçekleştirmek ister. bunun aksi durum ise ya empati ya da savaş ile sonuçlanır. yani özgürlük aslında bir empati-güç savaşıdır. realiteye bakacak olursak da toplumun dinamiği içinde, öyle ya da böyle zaman zaman özgürlük alanları ikinci bir kısıtlamayla karşı karşıya kalabilmektedir.
    top sahası örneğine dönelim mesela.
    sahayı kullanmak istiyorsunuz ama maalesef dolu. o gücünüz varsa boşaltabilirsiniz, hiç yoksa isteğinizi gerçekleştiremeden geri dönersiniz, belki korkarsını ya da çekinirsiniz ki bu da sonunda güce çıkar.
    empatisi yetisi ola bir toplumda ise, rahatça aralarına katılabilirsiniz; takımlar bozulacak olsa bile.

    bu yüzden özlenmesi gereken; özgürlüğü değil, empati yetisi yüksek bir toplumdur.

mesaj gönder