• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
funny games - michael haneke
ann (naomi watts), george (tim roth) ve oğulları georgie (devon gearhart) kısa bir tatil için göl kenarındaki yazlık evlerine giderler. vardıklarında komşuları fred ve eva’de bir gariplik sezerler. ertesi sabah golf oynamak üzere sözleşmişlerdir. george ve georgie yelkenli teknelerini tamir ederken, ann de yemek yapmaya koyulur. bu sırada eva’ların misafiri olarak tanıştıkları genç ve kibar görünümlü peter (brady corbet) ann’den yumurta istemey gelir. birden, peter’ın içeriye nasıl girdiği konusunda şüphelenen ann yumurtaları vermekte tereddüt yaşar ve bu, aile için gerilim dolu saatlerin başlangıcı olur.
  1. etkileyici, sarsıcı, burjuvazinin değerleriyle hesaplaşan bir heneke filmi.
    bu kültürlü, hali vakti yerinde çekirdek ailenin işten güçten uzaklaşıp, klasik müzik eşliğinde keyif yapacakları bir tatile gittiklerini görüyoruz. yumurta istemek için gelen görünüşte kibar ve çekingen kişinin edimleri seyirciyi gerilime davet etmeye başlıyor. eser, seyirciyle nasıl iletişim kuruyor? izleyicinin içindeki şiddete dokunup film boyunca gizliden gizliye zevk almasına mı neden oluyor yoksa o güvenli kent yaşamının kırılganlığına, sosyal konumun ve refahın görünüşte bir güvenlik sunduğuna vurgu yapıp, hepiniz çivilerle dolu bir zeminde yürüyorsunuz, size de batması an meselesi mi diyor? 2016 yılının gündelik gerçekliğinde seyirciye tesir edemiyor mu yoksa? filmin günümüz insanına gösterdikleri, onun gördüklerinin küçük bir kısmı değil mi? şiddetin kurumsallaştığı, büyük şehirlerde şöyle bir dolaşıldığında insana nüfus eden çaresizlik, yoksulluk, şiddet, alçaklık, zulüm; her gün gezegenin bir köşesine bombalar düştüğü, kadınlara tecavüz edildiği, şiddet tugaylarına katılmaya gönüllü milyonların olduğu günümüzde kim güvendedir, kimin için umut vardır? bu burjuva ailesine yapılanlar, bu şiddetin parodisi, gücün tanrılaştırdığı kimseler nedir ki, ne önemi vardır? yaşadığınız sokağa yan yana dizilmiş o tuğla yığını ucubelerin içinde olanlara dair sezginiz, o aptal makinesinin size gösterdiği savaş çığlıkları, her kesimden kadına vurulan o mor damgalar, bir minibüse binmenin tedirginliği, sınırların ötesine seyahat edememenin çaresizliği, o sınırların ardındaki öfke, ikinci bir tür haline gelmiş zorbalık, güç tapınımı; dünyamızın altından akan budur işte: salt şiddet ve çaresizlik.

mesaj gönder