1. tiryakiadam'ın restini görüyorum. makber denen huzura ulaşmadan önce bir yazı yayımlayacak kadar ayaktayız madem, istediğiniz gibi olsun. fakat bu kadar detaylı ve güçlü bir deneme yerine, bir kaç tane günlükvari yazım paylaşacağım. bir de olağan dışı şekilde şarkı hediye edeceğim; saygılarla efendim.
    the rip - portishead http://www.youtube.com/watch?v=kBOaLjtR4mw

    !---- spoiler ----!

    karanlık bir gecede yürümeyi tercih ederdim hep... yalancı kalabalıkların arasında kaybolmaktansa, gerçekçi bir yalnızlığı daha samimi buldum. bilmiyorum neden, ama insanların gözlerime bakmaktan kaçındıklarını hissettim hep. o kaçan gözler, ben giderken arkamdan bakardı… sigara izmariti atar gibi fırlatılan hayatları izlerken acırdım her birine; empati kurmaktan bile kaçınırdım biliyor musun? o kadar çok inanmışım ki güçlü olduğuma; o kadar güvenmişim ki yaşadıklarıma, en önemlisi hayatımda ki insanlara… bu hayat için yine de yeterli değildi. yeri geldiğinde aşka sığındım, yeri geldiğinde aileme, çoğu zaman dostlarımın omzunda ağladım… sığındığım aşkımın, beni kabul edemeyen ailem gibi, beni aldatan dostlarımla hayatımı mahvedişini izledim…

    !---- spoiler ----!

    !---- spoiler ----!

    her kurduğu hayali elin de patlamış birini tanırdım; onunla yaptığımız uzun sohbetler de bana anlatacağı sürekli yeni hikayeleri olması beni şaşırtırdı... biraz ondan bahsetmem gerekirse, yaşadıkları anlı-şanlı şeyler değildi, ama onu bitirmeye yetmişti. ailesi parçalanmış, çoğu arkadaşı tarafından terk edilmiş, sevgilisi cebinde ki paranın gidişiyle birlikte yavaş yavaş kaybolmuştu... halen daha böyle insanlar malesef var.

    kendi sessizliğime kaybolduğum samsun da ki bir yaz günün de, tekrar karşıma çıktı. garsonun tam o geldiği sırada getirdiği bir bardak çayın güzel bir sohbetin habercisi olduğunu fark ettim... ona yönelir yönelmez, bana kim olduğumu sordu... böyle bir soruda biraz apalladım, ona beni tanıdığını anlatmaya çaba gösterdim ama yetmedi. tekrar sordu " kim olduğunu biliyormusun? "... denilecek bir şey kalmayıncaya dek kendimi ifade ettim. yetmedi... " sen ne kadar sensin ki? ailenin seçtiği, onlarında ailelerinin seçtiği bir dine bağlısın... ahlakın mahalle de öğrendiğin kadar, kültürün televizyonda izlediğinle sınırlı... yasalardan korkmana bile gerek kalmıyor değil mi? ama korkuyorsun... çünkü için de bir de sen varsın... o seni hiç dinleyip kim olduğunu öğrenebildin mi? bu fedakarlığı hiç yapabildin mi? "... bu kadar ağır bir cevabı siktir ettim, bu kadar olağan dışı bir konu beklemiyordum... ona biraz daha dikkatli baktığımda sarsılmış olduğunu görmüştüm, ne olduğunu sormama gerek yoktu, olanları biliyordum zaten. ama bu konu hakkında uzun vakittir düşündüğünü ve ilk üzerine konuştuğu kişinin ben olduğumu hissediyordum...

    söylediklerini düşünüp cevap vermem gerektiğinde haklı yada haksız olduğunu düşünmeden birden kendimi savunmaya başladım... fikirlerim benim için özeldi, onlar alıntı değillerdi... ona bunu saatlerce anlatabilirdim ama bir kaç altın cümle ile onun kafasında ki soru işaretlerini kırabileceğimi fark ettim... çünkü diğer anlatacaklarıma vereceği cevaplar muhakkak vardı; " dünya üzerinde bulunan insanların çoğu belirli bir dine mensup insanlar, yasalara göre yaşıyor ve olabildiğince standart ve normalleştirilmiş bir hayat tercih ediyorlar. insanlar neden mutlu olduklarında kendilerini sorgulasınlar ki? "... beklediğim tepkiyi vermemişti, biraz durdu... önce biraz ufuğa doğru göz dikti, sonra " sence bütün bu insanların kandırılmış olma olasılığı hiç mi yok? insanların mutluluğundan söz ettin, üzüntülerinin sebepleri de bunlar değil mi sence? savaşın, karşılıklı anlaşmazlığın başlıca sebepleri de bunlardan çıkmıyor mu!?

    !---- spoiler ----!

    !---- spoiler ----!

    yarın bunu okuyacak insana duyuru;

    bak canım kardeşim, sevgilim, insanım… sen bunu okuduğuna göre ya yazıma zorla ulaşmış yada arzum ve talebim doğrultusunda okuyorsun. sıkılma, bunalma sana beni yada sana seni anlatma çabası içinde yazmayacağım. ortamın, benim bunu yazarken alkol ve sigaranın diretmesi ile konu: aşk, para veyahutta sekse itiliyor. siktir et

    bugün, şu an bu kalemi elinde tutan ben az önce iş görüşmesine girip kendini pazarlayan benin aksine sana dürüst yaklaşacağım. çok değil yine birkaç dakika öncede hayatımın postasını koymuş biriydim. kulağıma gelen efe türküsü buraya yansımayı hak etti şu anda.

    misal etrafta herkes biri ile muhatap, kimi sevgilisi, kimi dostu, arkadaşı… kıymetini bil! ben sadece sana odaklandım. garsonun getirdiği gaz ile ikinci birayı söylemem cüzlanım için külfete, benim için keyife dönüştü.

    konu çok dağıldı bu yalnızlıkta… haklısın sen de sıkıldın, bir de beni anla ama… benim için belki de ilk defa fedakarlık yaparak bu saçmalığı okuyorsun. ikinci birayı söylemem gerektiğini ancak fark edebiliyorum. bu garson ama işinin ehli, iki hoş muhabbet, boş bardağı masadan kaldırıp ikinciyi getiriyorum diye bir diretme; çerez de getir! sanırım kalkmam gerekiyor, biram bitmek üzere ve garson gözünü masama dikti, üçüncüyü söylersem eve kadar yürümem gerekebilir. konu mu? konu buydu sayın okur. şu an! hayatımızda var olan bütün ayrıntılara, düne, bugüne, yarına inat! şu an… bir daha yaşayamayacak olduğumuz o tatlı, acı yada herhangi bir an!

    yavaştan toparlanırken kalemi çantama, yazımı ise size ulaştırma adına çantama koymak zorundayım. ikinci birayı söylemem hataydı, kabul ediyorum. laf aramızda, aramız da yaşanan bu iletişim için değerdi…

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder