1. kilo vermek isteyen insana "az ye arkadaş, ekmeği kes" demek kadar sıkıcı bir şey yok. o kişi de az yemesini yada ne bileyim ekmek, makarna türevlerini azaltması gerektiğini iyi kötü biliyor. burada en önemli olan nasıl başarması gerektiğini anlatmak. kilo vermek isteyen insanın mutlak surette bir motivasyon kaynağına ihtiyacı var. bu arkadaşla girilen iddia olur, sevgilinin ağır bir sözü olur, aşık olmuş olabilir, sağlığını kaybetmiş olabilir, diyabet çanları çalıyor olabilir. bu şekilde bir motivasyon kaynağı olursa giriş ve düzen konusunda eşik enerjisi oluşturması adına oldukça faydalı olabilir.

    ikinci bir husus ve en önemlisi diyetler, diyetisyenler, dukan, karatay ve diğerleri? neye inanıcaz sorusu? az çok okuyan bir insan olarak tavsiyem; yeni bir yola başlayacaksanız uygulanabilir olup olmamasına dikkat edin. yabancı yazarların diyet önerilerinde uygulanabilirlik adına sıkıntılar var. örnek diyet listeleri can sıkıcı, sabah kahvaltısında balık, iki dilim kavun, avokado ve kuşkonmazdan oluşan bir menüyü sadece birinci gün uygulayabiliriz. ayrıca bütün kitaplar doğruları yazamaz. birileri bizi fena yiyor olabilir. öncelikle kaliteli gıdaya ulaşmakta fayda var, biraz bütçe istiyor olabilir, öğrenci arkadaşım makarna ile doymak zorunda olduğuna göre, başka bir yerden kısmak zorunda kalabilir. öncelikler, öncelikler...

    diyetimiz ile yaşadığımız şehir arasında büyük bir bağlantı var. ne demiştik? kaliteli gıdaya ulaşım, eğer kars'ta yaşıyorsanız kars gravyeri, bal, büyük başhayvanın da kralına ulaşma şansınız varken, ege'de yaşayan bir insan turunçgil, zeytinyağı, girit otları vb ile mutfağını zenginleştirir. rize'de yaşayan insan karadeniz balığı ve tereyağı konusunda şanslıdır. yozgat ve kırşehir'de yaşayan arkadaş sen biraz şanssızsın tahıl ambarına düşmüşsün, alternatif hayvancılık üzerinden yürümekten başka şansın yok. büyük şehirler de ise seçenek çoktur ancak bir avm katında fast food beslenme ile sefer tası hazırlama arasında git gel yaşamak olasıdır. make your choice.

    devam edelim, kendi tecrübelerim; benim diyetim anadolu usulü beslenmeye çalışıyorum ancak bu anadolu usulü beslenmede biraz daha gerilere gidiyorum. 1960'lar öncesine. bu yıllar henüz amerika'nın mutfağımıza el atmadığı döneme denk geliyor. bu ne demek?tereyağı ve zeytinyağı üzerinden kolesterol ve kalori hesapları yapılmamış demek. margarinin henüz poğaçalara bulaşmamış olması demek. mısır ve fruktoz şuruplarının paketli ürünlerde yer almaması demek. hayvancılığın ve süt ürünlerinin kralını almak demek. kısaca damak tadında orgazmik lezzetler yaşamak demek. bugünün paketli ekmekleri yerine köy bazlaması yemek demek.

    bir diğer husus ise aç kalarak kilo verilmez tam tersi tok kalarak kilo verilmeli. tok kalmanın yolu ise "kalifiye menüler ile kaliteli tokluk" yaşamalı. kalifiye menüden kastım şu. vücudumuzun ihtiyaç duyduğu protein, yağlar, karblar, vitaminler, mineraller, antioksidanlar, probiyotikler, su vs. bir yerde kapı dengeli beslenmeye çıkıyor. protein, yağ ve sağlıklı karblar arasında bir denge oluşturulmalı. bir öğününüz sebze ise diğer öğünün protein olmasında yarar var gibi örnekler. kaliteli gıda konusunda adına peynir denilen iki ürün arasında fark olabilir. kağıt üstünde ikisi de peynirdir ve iki kişi de peynir yiyorum diyecektir ama birisi paketli fason krem peynir yiyorken diğeri trakya kaşarı yiyordur. bu konuda marketler bizi hep yedi. aklıselim birisi çıktı "gerçek sucuk bu değil" demiş olmalı ki "sucuk ve benzeri ürün" demeyi başarttı. yani peynir sucuk ekmek yiyoruz gibi gözüküyor ama aslında yediklerimiz peynir ve sucuk mu demek istedim umarım anlatabildim.

    kilo verilirken insanların düştüğü hatalardan birisi lahana suyu içti, ayda 10 kilo verdi. goji berry yedi 7 kilo verdi. bu haberlerin safsata olduğunu görmek lazım, internet derya deniz bugün kore mutfağına ulaşabilme şansı tanırken yanında bir yığın kirli bilgi'yi de beraberinde getiriyor. yani sen dünyaları yiyip lahana suyu ile mucize arama derdine düşme derim.

    spor konusu; yürümekten zevk almaya bakmak lazım. yürüyemiyorsan sabah çık balkonuna bir gerin şöyle elleri yukarı kaldır, keyif alıp almadığını bir test et, sonra parklara doğru yelken açabiliyor musun? bir bakın. yoga, nefes çalışmaları güzel hareketler, kimseye yaptığını söylemek zorunda değilsin. en güzeli yürümektir tam bir terapi sağlar. koşarsan endorfininde artış olur. o ter atma anında vücuttan toksinler atılmış gibidir, geceyi de huzurlu uyutur.

    alkol, içen adama nasıl içme diyeceksin. hayatın tadı tuzu. belki yapman gereken şudur. bira göbeği diye bir gerçek var. biranın glisemik indeksi 115. bu ekmekten bile yüksek üstelik bira acıktırır. üzerine dürüm arayışı artar. belki ilk aşamada kırmızı şarap'a geçmekte fayda var. kırmızı şarap biraz peynir, pastırma ve salata gibi bir menü ile emin ol bira ve patates kızartmasını aratmayacaktır. örnekler çoğalabilir. kırmızı şarap glisemik indeksi 0 yazıyla sıfır. belki çavdar ekmeği ile yulaf ezmesi arasında bu kadar uçurum yoktur ama bira ile kırmızı şarap arasında ciddi uçurum var. rakı ve viskiye de olumlu bakarım ama vodka cinler bunlar uzak dursun.

    kaka analizi; dışkılama sistemi vücudun işleyişi hakkında önemli ipuçları verir. vücudun bağışıklık sistemi barsaklarda başlar, onlara iyi bakmak zorundayız. bunun yolu da fermantasyon konusundan geçer. tarihe bakılırsa fermante gıdalar konusunda türkler göçebe olmanın getirisi ile önemli yol almışlardır. sirke, nar ekşisi, boza, şarap, sucuk, pastırma, turşu, şalgam, yoğurt, kefir, peynir. bu ürünleri menümüze dahil etmemiz gerekir.
    kakamız löp diye kılçıksız çıkmalı günde bir iki kez dışkılama yapıyorsak yeri geldiğinde tuvalet kağıdı bile kullanmayacak bir temizlikte işlev bitiyorsa işler cidden iyi yoldadır. kabızlık yaşanıyorsa metabolizmayı artırmak gerekir ki bunun yolu da bol su ve hareketten ve düzenli uykudan geçer. güneş saati ile uyumakta fayda var. gece uyanık kalıp tam tersi gündüz uyuyorsanız yine doğaya aykırı hareket anlamı taşıyor.

mesaj gönder