1. sabah saat 03.02 de merkez üssü kocaeli körfezi - gölcük, şiddeti 7,4 olan, türkiyenin yaşadığı en büyük deprem.

    üzerinden 16 yıl geçince tüm acıların sadece sayılarla anılması çok acı ancak resmi rakamlara göre yaklaşık 18.000 kişi hayatını kaybetmiştir. resmi olmayan rakamlar ise 50.000 i bulduğunu söylüyor. depremde ölen ve denizde kaybolan yakınlarının çoğu kayıtlara geçmemiş biri olarak bu ikinci rakama daha çok inanıyorum.

    üzerinden bunca yıl geçse gözün önünden gitmeyen yüzlerce görüntü kulaktan silinmeyen onlarca çığlık olarak kaldı.

    şimdi yıldönümü yaklaşıyor sadece medyaya malzeme olacak "acımız büyük" reklamları. sadece deprem anıtları önündeki yakınını kaybetmiş kalabalık gösterilecek 15-20 saniye, değirmendere sahilinden göstermelik bir buketi denize atacak bir muhabir sonra her kanalda "büyük istanbul depremi ne zaman olacak" programları çıkacak. bu da medya malzemesi yapılacak.

    ama annesi babası enkazda bulunamamış -muhtemelen kepçeyle toplu mezara atılmış ve üzerine kireç dökülmüş birer "kimsesiz ceset" olan- bir çocuğun acısını hala kimse konuşmayacak.

    deprem aslında rakam değil. korku değil. televizyona bir malzeme hiç değil. deprem aslında bu.
  2. yıllar öncesinde bir bütün kenti yerle bir eden deprem tarihi.

    her yıl anmanın anlamı nedir? ölenleri hatırlamak mı? yoksa o günlerden bu günlere ne kadar değişiklik olduğunu göstermek mi? bir değişiklik var mı ki? o zaman anmanın da pek anlamı yok kanımca. kınamak gibi bir şey bu da. hiçbir şey yapma; kılını kıpırdatma, olanları kadere, kısmete bağla; sonra yıl dönümünde hayatını kaybedenleri anma günleri düzenle. harika! nasıl olsa milletin umurunda değil. millet ölmeyi bayılma sanıyor herhalde. yazık bize!

    hala depremden korkan bir halkımız var. sanırsın ki yer sallanınca insan ölüyor. anlatamadık yıllarca insanı öldüren yerin sallanması değildir. sallanırken yıkılanlar insanı öldürür. derneklere üye olduk, vakıflarda gönüllü çalıştık. bir avuç insanı bilinçlendirmekten öteye geçemedik. ulaştığımız insanlar da olanları kadere kısmete bağladılar. iyi dedik, naapalım. ölelim bari!

    deprem insanı öldürmez. insanı insan öldürür. her geçen yıl iyileşmesi gereken şartlar daha da kötüleşiyor. yılda bir kez bile olsa deprem riski taşıyan bölgelerdeki yapılaşmanın depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol edelim. bu anma vesileleri ile depremin korkulacak bir afet olmadığını; insana insandan başkasının zarar vermeyeceğini anlatabilirsek ne mutlu!

    hala deprem riski olan bölgelerde depreme dayanıksız yapılaşma mevcuttur ve olası bir afetin felakete dönüşmesi beklenmektedir. iş işten geçtikten sonra; "bu kadar doluya zaten hiçbir altyapı dayanmaz." sözlerini sarfedenler ^:ankara balgat alt geçidi baskını^ yarın herhangi bir yıkımdan sonra da benzer bir müşkülpesentlikle yaklaşacaklardır konuya. böyle yıldönümleri ağlayıp sızlamak günleri olmasın. dünden ne farkımız var? ne kadar güçlendik? işte bunlar sorgulansın. belki o zaman hayatlarını talihsizce kaybedenlerin kemikleri sızlamayacaktır.

    bir daha olmasın!
  3. 8 yaşındaydım henüz, yalova'da küçük köy evimizde annem ve ablamla aynı odada uyuyordum. ilk hatırladığım şey annemin bizi korkutmadan uyandırmaya çalışırken korkudan bembeyaz kesilmiş yüzü. altında ahır ve yanında samanlık olan eski ahşap evimiz çok şiddetli bir şekilde sallanıyordu ve bahçeye çıkmakta zorlanmıştık hatta çıkana kadar deprem bitmişti. bütün akrabalar bahçede oturmaya başladık e tabi depremi bilmeyen bir çocuk olarak anlam veremiyordum. sadece annemin babama ulaşma çabasını ve çaresizliğini gözlemliyordum, artçılardan birini çok şiddetli hissetmiş olmalıyım ya da babama ulaşamamanın sıkıntısını kavramış olmalıyım ki mahalledeki diğer çocukların ağlamasına eşlik ettim. gece sokakta, bahçelerde tüm mahalle,akrabalar bir arada ayaklı başlı uyundu, büyükler sırayla nöbet tuttu. yan köydeki yakınından bile haber alamadı insanlar. hatlar yok,televizyon çalışmıyor. herhangi bir yerden herhangi bir haber alınamıyor; yollar kapalı. birkaç gün sonra babam istanbul'dan çıkıp yalova'ya gelebilmişti; yollar araçların geçmesine olanak sağlayacak duruma ancak gelmişti. belki görüntüler çok net kalmaz hafızada ama dönüş yolunda o kokuyu almamamız için alınan tüm önlemlere rağmen duyduğum ceset kokusunu hatırlıyorum. acının kokusu bu olmalı. tamamen yerle bir olmuş kentler, yerle bir olmuş hayatlar. tüm ailesini kaybeden çocuklar, çocuklarını kaybeden anneler, feryat figan...ömrümün sonuna kadar o kokuyla beraber hepsini hatırlayacağım,eminim.
    ne yazık ki bugün yaşananlara, o acıları yaşayan onca insana zerre saygısı olmayan pis siyasetçiler, iğrenç medya mecraları ve saçma ticari kuruluşların hepsi kuvvetle muhtemel ayın 16'sından itibaren (hatta kimisi bakın en çok biz önemsiyoruz diyip ellerini ovuştura ovuştura 03:02'de) paylaşım yapacaklar. tebrik ederim çok düşüncelisiniz. acaba kaçınız tüm ailesini kaybeden bir çocuğu alıp ona bir hayat kurdunuz? ilk 2 seneden sonra kaçınız yardım yaptınız?
    hadi bakalım fotoğrafları hazırlayın da sosyal medya hesaplarınızda kapak fotoğrafı, profil fotoğrafı falan yapın. canımsınız.
  4. bilimin ve bilimsel düşüncenin toplum hayatının her aşamasında önemsenmesinin ne denli önemli olduğunu, yeni nesilleri neden bilimsel gelişmeleri özümseyecek biçimde yetiştirmemiz gerektiğini bize çok acı biçimde anlatan olay. depreme dayanıklı, bilimsel sonuçlara uygun yapılan binalar o gün ayakta kaldı ama bilimsel verileri göz ardı eden insanların yaptığı binalar maalesef içindeki insanlarımızla birlikte çöktü.

    yeni 17 ağustosların olmaması için kendinizi depreme ilişkin bilimsel verileri öğrenmeye adayın. öğrendiklerinizi eşinize, dostunuza, çocuklarınıza anlatın. deprem gerçeğiyle yaşamaları ve depremden etkilenmemeleri için ne yapmaları gerektiğini onlara öğretin. unutmayın o gün öldüren deprem değil, bilgiye önem vermeyen insanların yaptığı binalardı. deprem sadece bir sebepti. sebep-sonuç ilişkisinde siz sonuçlara hazırlıklıysanız ve sonuçları öngörebiliyorsanız sebebin varlığı dışında bir önemi kalmaz.

    o gün hayatını kaybeden canları rahmetle anıyorum. o dehşet gününden sağ kurtulanlara sağlıklı bir ömür diliyorum.
  5. büyükçekmecedeydik.deprem oldu falan herkes koşuşturdu böyle evin içinde sokağa attık kendimizi.çok şükür hiçbirşey olmamıştı bize.sonra parkta antepliliğin verdiği yetkiye dayanarak köfte yoğurdu dedemler.izmirli bir aile ile tanıştık.onlarda makarna verdiler.arabada yattık ailecek.

    bazenleri rüyama girer öldüğümü görürüm.öyle kolay atlatılacak birşey değil çünkü bu.hala diğer gün jandarmanın verdiği çokoprens aklımdadır.her gördüğümde deprem aklıma gelir.
    eale
  6. “kurtuldum” diyenlerin bile sevinemediği gün.
  7. ankara'da başka bir semte yeni taşındığımız günlerde yaşadığım depremdi.o geceye dair hatırladığım en belirleyici şey, gökyüzündeki yıldızlardı çoğu kişi yaşanan elektrik kesintisi sonucu gökyüzünde yıldızların böyle görüneceği ifade etmiş ama hatırladığım yıldızlar beni yeryüzüne yakınlığı ile korkutmuştu.semtte elektrik kesintisi yoktu ve yıldızların görüntüsü elektrik olmayan bir yerden gökyüzüne bakıldığında görünen manzaranın ötesindeydi.
  8. yaşandıktan 17 yıl sonra da önlem alınmamaktadır...
  9. türkiyenin belkide en büyük acısı..