1. a rh ve pürtelaş

    bir yol buldum sana
    kolayca büyü diye
    önce emekle
    ve sonra yürü diye
    biz alışmışız seninle sevişmeye telaşla
    tenimizle, bedenimizle, kanımızdaki rh’la
    bir mezarlık buldum sana
    yaşamaktan korkma diye
    ölümün öldüğü yerde ölmekten kaçmak niye
    okuduğun kitap ol
    içtiğin su
    bir kabiliyet ol çocukken edinilen
    bir damla yağmur ol her yere yağabilen
    bir çift eldiven buldum sana
    el ele tutuşmaktan utanma diye
    nerede bir ışık huzmesi görsen güneş olacaktın
    nerede ay görsen sen iki kere parlayacaktın
    sen başka kucaklarda uyuyup uyanmayacaktın
    bir amaç buldum sana
    sebebiyetken sebepsiz olma diye
    soruyken cevapsız kalma
    kendini hep haklı sanma diye
    bir ilkbahar buldum sana
    ilk günlerinde gösterişsiz bir koza
    ruhunda kelebekler uçuşacak biz yaklaşırken yaza
    bir zamir buldum sana
    adı da ”sen”
    ne güzel ”biz” olurduk sen terk edip de gitmesen
    bir son buldum sana
    adı elveda
    baştan sona tekrar oku bu şiiri
    daha da yazmam sana…

    demiş can bonomo...
  2. angina pektoris

    yarısı burdaysa kalbimin
    yarısı çin'dedir, doktor.
    sarınehre doğru akan
    ordunun içindedir.

    sonra, her şafak vakti, doktor,
    her şafak vakti kalbim
    yunanistan'da kurşuna diziliyor.

    sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp
    revirden el ayak çekilince
    kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır
    her gece,
    doktor.

    sonra, şu on yıldan bu yana
    benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim
    bir tek elmam var elimde, doktor,
    bir kırmızı elma:
    kalbim...

    ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
    işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
    bende bu angina pektoris...

    bakıyorum geceye demirlerden
    ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
    kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...

    Nazım Hikmet
    ayrıca: https://www.youtube.com/watch?v=GaLCuzSw328
  3. abbas

    haydi abbas, vakit tamam;
    akşam diyordun işte oldu akşam.
    kur bakalım çilingir soframızı;
    dinsin artık bu kalb ağrısı.
    şu ağacın gölgesinde olsun;
    tam kenarında havuzun.
    aya haber sal çıksın bu gece;
    görünsün şöyle gönlümce.
    bas kırbacı sihirli seccadeye,
    göster hükmettiğini mesafeye
    ve zamana.
    katıp tozu dumana,
    var git,
    böyle ferman etti cahit,
    al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'tan;
    yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

    cahit sıtkı taranci
  4. "yabancım, diyorum birden, yabancım
    sevgili arkadaşım
    şimdi ben burdayım ya
    olmayabilirim az sonra
    her şeyi yüzüstü bırakabilirim
    bırakabilir miyim dersin"
  5. ....insan seni sevince iş güç sahibi oluyor
    şair oluyor mesela
    meyhaneden cayıyor bir akşam üzeri
    caysın be güzel
    caysın be iyi
    tütünü bırakıyor tütün neyime zarar
    keseme zarar ciğerlerime zarar sevdama zarar
    seni sevince adamın pabuçları eskimiyor
    beti benzi yeni çarktan çıkmış gibi
    seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
    saçları zencefilli
    erkencecik evine dönmek istiyor canı
    zembilinde karpuzlar hürriyetler duvaklar
    annesinin elini öpüyor ilkten
    yeğenine çukulata almış onu veriyor
    bakıyorsun- güzin karanfil çiçeğini sever ya-
    güzinde bir demet kırmızısından almış
    sırf seni sevdiği için ya, başka neden?
    hep seni düşün
    hep seni yaşat
    hep seni yıka
    seni doyur üç öğün
    seni bir kanım uyut sonra uyandır
    lokman hekim seni sev diyor bana
    seni sevmeseydim ilkbaharı kodunsa bul
    istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
    umut diye bir şey yoktu ki yeryüzünde seni sevmeseydim
    hak hukuk bereket diye
    eşitlik kardeşlik hürriyet diye
    yüreğime sağlık ne iyi ettim


    metin eloğlu - lokman hekimin sev dediği
  6. ey saçları “alagarson” kesik hanım kız!
    gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

    bacağımla alay etme pek topal diye.
    bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?

    sen şişli’de dans ederken her gece gündüz,
    biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

    yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
    siz salonda dans ederken bizler savaştık .

    ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
    gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

    olan işler dimağını azıcık yorsun!
    biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

    biliyorum baldırını o kadar nazla
    örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla

    benim bütün elbisemden... hatta kendimden...
    biliyorum: çünkü bugün şu dünyada ben

    neyim? bir hiç... işe güce yaramaz topal...
    sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:

    çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
    siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

    ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
    her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!

    sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
    yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

    sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
    dolaşırken... biz de tipi, fırtına, yağmur,

    kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
    aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

    sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
    bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...

    gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
    sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

    sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
    bugün hesap göreceğiz artık seninle:

    ben cephede geberirken, geride vatan
    aşkı ile bin belalı işe can atan

    anam, babam, karım, kızım, eziliyorken
    dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen

    bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
    köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

    anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
    yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...

    ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
    sizin için harp ederken yedim kurşunu.

    onun için topal kaldı böyle bacağım,
    onun için tütmez oldu artık ocağım.

    nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
    sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

    kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
    bu amansız boğuşmada öldü yarımız,

    ya siz nasıl yaşadınız? bizim kanımız
    size şarap oldu sanki... şehit canımız

    güya sizin mezenizdi! yiyip içtiniz;
    zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..

    gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın,
    hakikatte fahişesin ey alçak kadın!

    ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
    bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.

    omuzun da neden seni fuzuli çeksin?
    .........................................
    kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

    hüseyin nihal atsız - topal asker.
  7. bir varmış bir yokmuş dedi
    gece masalları gibi
    belki yalın bir karanlıkta
    körebeydi, ebeydi, di di di.
  8. hayatın en hüzünlü anı,
    mevsimine kapıldığın kişinin
    bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
    anladığın andır…
    bırak, gitsin…
    bırak, git…
  9. göz kapaklarımın üzerinde ayakta duruyor
    ve saçları saçlarımın içinde
    biçimi ellerimin biçiminde
    gözlerinin rengi gözlerimin renginde
    gölgemde yitip gidiyor
    tıpkı bir taş gibi gökyüzünde
    gözleri var her zaman açık
    ve bir an olsun uyutmaz beni
    düşleri var apaydınlık
    güneşleri buharlaştıran
    güldürür, ağlatır beni ve güldürür

    konuşturur beni söylemeksizin tek bir söz

    paul eluard
  10. dudağında yangın varmış dediler

    dudağında yangın varmış dediler,
    tâ ezelden yayan koşarak geldim.
    alev yanaklara sarmış dediler,
    sevda seli oldum, taşarak geldim.

    kapılmışım aşk oduna bir kere,
    katlanırım her bir cefaya, cevre
    uğraya uğraya devirden devre
    bütün kâinatı aşarak geldim.

    yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü,
    ben gönlümü sana verdim götürü.
    sana meftûn olduğumdan ötürü
    sarhoş oldum neyzen, coşarak geldim.

    1937

    neyzen tevfik