1. suratımın yarısı görünmez şekilde izlemek zorunda kaldığım oyun. sahneye basılan duman mıdır, biber gazı mıdır neyse işte onda ucuzluk vardı sanırsam. oyun boyunca olur olmaz bastılar da bastılar. duman yüzünden oyunu izleyecek ne şevkim kaldı, ne konsantrasyonum. neyse ki takip etmek için yoğun konsantrasyona ihtiyaç duyulacak bir oyun değildi. alt metin, üst metin, sağ-sol metin hepiciği aynı, epey basitçe. öyle ki pazar on ikide çocuk oyunu olarak oynansa hiç sırıtmaz; iyi kalpli kral, yakışıklı prens, dünyalar güzeli prenses, kötü kalpli bir başka kral... ve ve ve mutlu son. bu çocuk oyununun üstüne bir de milliyetçilik vs. eklenmiş. şanlı tarih övgüleri yapılmış. epey korkunç bir şey çıkmış ortaya.


    oyunda 3 4 tane savaş, dövüş sahnesi var. fakat ilginç bir şekilde oyuncular kılıç tutmayı bilmiyor. olabilir tamam da yahu niye zorluyorsunuz ki siz çekin kılıçları, kapatın ışıkları, karartın sahneyi biz gerisini kendimiz hayal gücümüzle hallederdik.


    jennifer ve orhan gazi’nin oyuncu seçimlerine hiç girmiyorum bile. ancak bu kadar talihsiz seçimler yapılabilirdi.


    sonracıma şeyh edebali rüya görmekteyken ortaya çıkan lazerler, led ışıklar; derinden, efsunlu sesler falan. bir ara kendimi samanyolu tv izliyor, ibretleniyor zannetmedim değil.


    ama haklarını yememek lazım, kostüme; dekora epey para harcanmış. kıyafetler pek güzel, tıpkı masal tasvirlerindeki gibi.


    bir de oyunun orta yerinde kefen benzeri kostümleriyle ve venedik maskeleriyle çıkıp gelenleri anmadan geçemeyeceğim. sanırım çok derin bir anlam taşıyorlardı ama çözemedim.


    işte böyle böyle bir dolu şahane detayı var oyunun. benim fikrim büyük bir zaman kaybı olduğu yönünde. çarpıtılmış, basitleştirilmiş tarih ve tarih övgüsü izleyip milli duygularınızı coşturmak amacında değilseniz tavsiye etmiyorum. astım ve benzeri bir rahatsızlığınız varsa zaten hiç tavsiye etmiyorum.