1. ingilizcede 5 farklı kelime var korku için:
    terror, horror, fear, dread, eerie.
    diğerleri latince kökenliyken bi tek eerie tamamen anglosakson kökenli imiş.
    bu da böyle bir bilgi.
  2. bu hissi yaşamak insanidir fakat yaymak politiktir. cesaretle düşmandır, ikisi de bulaşıcıdır. cesarete ihtiyacı olan korkuyu yaymaya çalışmamalıdır
  3. öncelikle evrimsel gereklilik, korku hayatta kalmayı sağlar, yolda karşıdan karşıya geçerken araba çarpmamasını sağlayan da korkudur, elini muma götürüp yakmanı engelleyen de.

    korkunun bir de somut olmayan şeylerden duyulan versiyonu vardır, bana göre-bu konuda bir araştırmam yok- korkunun bu biçimi evremsel gereklilik, yaşama içgüdüsü değil farklı duygulardan ortaya çıkmaktadır.

    şahsen ben çocukluktan beri karanlıktan, tek başıma kalmaktan korkardım giderek azaldı tabii bu korkum ama yine de tamamen geçmiş değil, az önce aklıma geldi ki benim karanlık korkum, yalnız kalma korkum üşengeçliğimden çıkmış olabilir veya tam tersi üşengeçliğim korkumun sonucu çıkmış olabilir.
    peki bu sonuca nasıl vardım?
    çocukluğum boyunca benden kim mutfaktan, üst kattan, yan odadan vs. bir şey istese acayip temkinli ve yavaş yavaş gittiğim için ya kalkıp kendileri almak zorunda kaldı ya da benimle gelmek zorunda kaldı, böyle olunca herkes benden bir şey istememeyi öğrendi ve benim hiç yerimden kalkmam gerekmedi, asansöre tek binmeye korkardım dolayısıyla ekmek almaya markete de yollanamazdım yani sonuç olarak korku benim için bir tür enerji tasarrufu modu-üşengeçliğime bir bahane oldu anladığım kadarıyla.
  4. annem yattığım odadaki (salon) süs lambanın üzerine kuruması için tişört sermiş. pencerenin önünde olduğundan arkasından sokağın ışığı vuruyor ve karanlıkta başı olmayan, havada duran bir çocuk gibi görünüyor. o an güldüm ve dedim ki insanların kendilerine doğaüstü yaratıklar, olaylar uydurması anlaşılmayacak bir şey değil, hele şimdi şurada ekstra bir şey olsa insanın altına sıçması işten bile değil. tam o anda odadaki ampüllerden birisi yanıp söndü -kendisi 20 saniyede bir bunu yapıyor- gece gece bayağı eğlendim :) insanların böyle korkular ve canavarlar yaratması gerçekten zor değil. böyle bir farkındalık yaşadım gece gece. son.
  5. bir süredir kendi kapalı döngüsünde bir grup ile, küçük korku hikayeleri yazıyoruz. ilk defa böyle bir şeyi deniyorum ve oldukça zevkli. yazarken/okurken o kadar gerilmediğim halde, dinlerken çok geren şeyler ortaya çıkıyor bazen; bazen ise tam tersi. özellikle referans aldığımız noktanın esneklik payı bizi çok coşturabiliyor. lakin yaşayan karakter bırakmamak bir refleks haline dönüştü bende. kimi "doğal" kimi ise doğaüstü bir şekilde ya ölüyor ya kayboluyor. bu sefer farklı bir şey denemek niyetindeyim. kafamda tüm karakterlerin birbirine bağlandığı ve aslında her olayın arkasında ağır ağır dönen bir çark mevcut. ama sanırım zaman olayının aleyhime işlemesinden biraz yoruldum. bunu aşmam gerekecek.

    korku çok ilginç, çok derin bir duygu. ona dair düşüncelerim zaman içinde şekilden şekile girdi. kendi korkularımdan, başkalarının korkularından, ölmeyen korkulardan konuşmak biraz daha kolay; fakat bu düşünceler ağında sürekli bir şeyler keşfettiğini zanneden birinin, ağın sahibi karanlık örümceğe nezir olarak sunduğu bir şeyler yoksa, ava dönüşmek işten bile değil. o yüzden geçmişte yaşanmış travmalardan, kayıp çocuklardan ve onların mektuplarından biraz koparsam, yerine koyacağım şey daha geniş bir tarih üzerine kurulu olmalı. ne kadar geçmişe uzanırsa, geleceği o kadar hapsedebilecek bir duygunun peşindeyim.
  6. korku, belirli bir tehdide karşı verilen tepkidir. canlıların hepsi korkar. hayvanlardan bitkilere kadar. hatta bir adım öteye gidip bakteri ve virüslerinde korktuğunu söyleyebiliriz. peki bir canlı korkacağını nereden bilir? bir yırtıcıdan veya daha basite indirirsek örümcekten neden korkarız? bir yırtıcıdan korkmamızın sebebi içgüdüdür. içgüdülerimiz bizi uyarır. karşında tehlikeli biri var diye bize sinyaller gönderir ve en basit ilke olan savaş yada kaç der. genelde korkularımız ile savaşmak yerine kaçarız ve bu en iyi tepkidir. şimdiler de korkaklık olarak görülsede geçmişte hayatımız bu içgüdülere bağlı idi.

    zaten çoğu hayvan bu içgüdüleri ile hareket eder. savaş yada kaç. bir sırtlan aslan ile karşılaştığında eğer az sayıdalar ise 2. seçeneği uygular. ortalama bir aslan 10 tane sırtlan ile başa çıkabilir. yani sırtlanlar aslanlar ile başa çıkabileceğini düşünüyorsa ilk seçeneği yani savaşmayı seçer. bu şekilde olduğunda ise aslan 2. seçeneği uygular.

    korkuların bir ileri versiyonuna fobi denir. fobi, bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkilemesi halidir. birde şöyle bir fobi listesi var.
  7. tüm korkuların temeli ölüm korkusudur. böyle olunca da insanların din denilen kandirmacalara inanması kolaylaşıyor.
  8. dieter duhm'a göre kapitalizm ile el ele yürüyen bir duygudur.

    özellikle yalnızlık korkusunun kapitalizmle birlikte ortaya çıktığına değinir yazdığı "kapitalizmde korku" isimli kitapta.
  9. 2 gün önce sabah göğüs ağrısıyla uyandım.üstelik 1 gün önceden hiçbirşeyim yoktu.kolay kolayda hasta olan bir insan değilim.sonra o ağrı 10 dakika içinde tavan yaptı.nefes alamadığımı hissediyordum.lisede din kültürü hocası "ölümden korkuyor musunuz" dediğinde hayır dediğimi ve bu anın hayalini kurduğumu hatırlıyorum.evet 2 gün öncesine kadar ölümden korkmuyordum.ailemle urfa'da gittiğimiz restaurant teröristler tarafından taranırken de ölümden korkmuyordum.ancak 2 gün önce ki 40 dakika süren göğüs ağrısı(ardından ambulansla hastaneye acil sıfatıyla götürülmem) bana birşeyi hatırlattı.o'nun korkusu.

    o'ndan korkmayı özlemişim.o'na koşmayı çok özlemişim.

    senden geldik sana döneceğiz.
    eale
  10. tehdit unsuru karşısında gelişen duygu. bilim adamları "savaş ya da kaç" olarak özetlemişler, korkuyu.

    ayak üstü eyyorlayacak olursam;

    iki durum da tehdit unsurunu ortadan kaldırmaya yönelik. savaşmak fiziksel bir yıkım, kaçmak da düşünsel bir yok sayım... gibi gibi. kaçınca da, savaşınca da aslında aynı şey başarmak isteniyor. yani, ortadan kaldırma.

    korku ile alakalı olarak, benim bu aralar aklımı kurcalayan şey ise, ürkmek. şöyle diyesim geliyor: ürkmek, düşünen insanın korkuyu evirebileceği bir dinlenme tesisidir. korku'da her türlü bir sırt çevirme durumu söz konusu iken ürkmeyi (ürküntü ya da ürk-ü, ne bileyim ben) tek gözle de olsa merkeze bakma merakını, sonrasında cesaretini, sonrasında iradesini ve sabrını gösterebilmek olarak hayal ediyorum.

    neden mi?

    hemen açayım. şöyle ki, ürkmek tam da şu sokaklarda, caddelerde simit susamlarını gagalayan kuşlarla özdeşleştirdiğim bir kavram. üzerine doğru yürürsün ve kuş da iki adım öteye kaçar. ama sonrasında eski konumuna geri döner. iki ileri, bir geri... iki ileri, bir geri...