1. yökteki sistemi yürüten adamlar bile sürekli sistemi eleştiriyorsa varsın gerisini siz düşünün. en büyük sorun pratik eksikliği bence yani öğrendiğin teorik eğitimin sadece yüzde 10 nunu kullanıyosun gerçek hayatta.
  2. sebebi hocalar ve eğitim sistemidir. eğitim sisteminin böyle olmasının sebebi de yine hocalardır. öğrencilerin itirazları sadece bir yere kadar. birilerinin önderlik etmesi gerekmektedir.
    uygulama yetersizliği konusu da ayrı. varsın bilgisayar bölümü olan üni. bile halen eski bilgisayarlarla işi yürütmeye çalışıp programın açılmasını beklesin. ben o üniye giderken o duble yollar bana yetiyor. başka ilerleme olmasa da olur
  3. türkiye'nin en iyi okulları, bırakın avrupa okullarıyla rakip olmayı, birbirleriyle bile rakip değiller. bunun sonucu da "biz zaten en iyilerdeniz değişikliğe ne gerek var, yenilik de neymiş, en iyi biz yapıyoruz zaten..." şeklinde yerinde saymamıza sebep oluyor. bence en büyük sorunumuz budur.
  4. temelden başlayan 'eğitim sistemi' sorununun son halkası üniversitelerin genel sorunlar dışında sorunları da olduğunu düşünenlerdenim.

    -öncelikle kadrolaşmanın kendi çevresi içerisinde olması, eş, dost, çocuk,yeğen her kimse okula bir şekilde entegre ediliyor.

    -ikincisi mantar gibi türeyen üniversitelerin içinin gerçekten çok boş olması, yeterli 'teori' bilgisini bile veremeyecek okullar var ne yazıkki.

    -bunların yanında bir sürü nokta mevcut ama benim kanaatim üniversite özelinde değerlendiriyorsak 'pratik eğitim' sorunudur.

    iş hayatınıza atıldığınızda size öğretilen teoriler bir yere kadar yeterli olabiliyor lakin öğrencilerin(kendimde bu süreçten geçtim) ama iş pratik kısmına geldiği zaman bocalama süresi genel olarak çok fazla oluyor.
  5. birşey bilmemesine rağmen asistan ,yrd doçların yüksek eğo patlamasından kaynaklı bilim zafiyeti. problemin çözümünü bilmeyince siz bunu evde bakarsınızla geçiştirmeleri felan yüksek kalitesizlik örneğidir.
  6. akademisyen olabilmek için mutlaka tanıdığının olması gerektiği sürece çok fazla sorun aramaya da gerek yok.
  7. İşin içinde olduğum için, ben vakıf (özel) üniversitelerin bazı durumlarına değinmek istiyorum.

    1. Ülkede vakıf üniversitesi kurmaya yönelik büyük bir teşvik var. bu teşvik ve desteğin çoğu maddi tabi ki. O nedenle her önüne gelen vizyonsuzun üniversite kurduğu bir eğitim sisteminden kalite beklemek zaten boş bir ümit.

    2. Bu vizyonsuzların üniversite açmalarının asıl nedeni elbette ki eğitim neferi olmak değildir. Çoğunun asıl amacı sahiplerinin yürüttüğü diğer işlere (inşaat, medya, ithalat, ihracat vb.) kaynak yaratmaktır. Bunu fark etmek için öğrencilerden alınan ücretlerin tekrar aynı öğrencilere ne oranda eğitim/fiziksel imkân/proje/etkinlik/sosyal destek vb. şeklinde döndüğüne bakmak gerekir.
    Mesela burada 2007 yılından bir rapor var http://i.hizliresim.com/1vzDmA.png
    İlk iki kolon “hangi üniversite kendi cebinden okula ne kadar para aktarıyor, hangisi ise elini cebine pek atmayıp sadece öğrenciden gelen paraya bakıyor?” sorusuna cevap verirken son iki kolon ise “hangi üniversite öğrencilerden gelen paranın ne kadarını tekrar öğrencilere harcıyor, hangisi ise gelen paranın çoğunu kendi şirketleri için iç ediyor?” sorusuna cevap veriyor. Tablo güncel değil fakat emin olun şu an durum bunan çok daha kötü…

    3. Ceplerini doldurmanın yanında bir de ideolojik sebepler mevcut vakıf üniversitelerde. Özellikle son dönemde kurulan üniversiteler arasında çok sayıda iktidara yakın-muhafazakâr üniversitenin olduğu açık bir gerçektir. Bu kurumların ne derece özgür bilim yapabileceğini, ne tarz akademisyenleri bünyesinde barındıracağını, mezun olan öğrencilerin nitelik ve yetkinliğini sormuyorum bile. Ayrıca bu tarz üniversiteler gün geçtikçe çoğalıyor. 1984-2002 arası bütün ülkede yalnızca 23 vakıf üniversitesi varken, bu sayı şu anda 76’dır (2002 sonrası 53 tane eklenmiştir).

    4. Vakıf üniversitelerinin amacı esasında merkezi sınavlarda bazı sebeplerden dolayı başarısız olan fakat yine de potansiyele sahip olan öğrencilerin daha fazla para ödeyerek eğitim almasına imkan vermektir. Fakat bu sistem türkiye’de böyle yürümüyor. Bu üniversitelere zaten yıllardır devlet üniversitelerine göre çok az puanla girilebilirken, mevcut olan 76 vakıf üniversitenin toplam kontenjanı ile bu giriş puanının “barajı geçse yeter” seviyesine düştüğünü görüyoruz. Bu barajın da gözü kapalı geçildiğini biliyoruz zaten. “herkes üniversite okumalı mı?” sorusu bir yandan tartışılırken, sınavda kendi alanından 15 net yapıp yılda yaklaşık 12 bin tl’yi gözden çıkaran herkes üniversite öğrencisi olabilir. Haydi burada yine bir şekilde sınav yapılıyor, vakıf üniversitelerinin özel yetenek sınavlarında cin ali çizebilen herkesin bir bölüme yerleştirildiği ayrı bir gerçek. Gidin sorun, vakıf üniversitelerinin -mesela- iç mimarlık bölümlerinde okuyan öğrencilerin kaçı mezun olup iç mimar olacak? Ya da kaç tanesi Anadolu kaplanları veya müteahhitlerinin “diploma alsın da bir yerden, sonra işin başına geçer” niyetiyle okumaya gönderiliyor?

    5. Vakıf üniversitelerin çoğu az sermaye ile çok para kazanmak şiarı ile yol aldığından, bu durum akademisyenler üzerinde ağır baskılar oluşturuyor. Devlet üniversitesindeki meslektaşlarına kıyasla, daha çok derse giriyorlar ve kendilerine daha çok sınav gözetmenliği görevi veriliyor. Bunların yanında bir de bir sürü prosedür, bürokratik işler, yukarı ile arayı bozmama – öğrenci ile arayı hoş tutma arasında sıkışmışlık durumu vb. derken ortaya ne özgür bilim imkanı çıkıyor ne de bunu amaçlayan akademisyenler verimli olabiliyor. 3-4 hocayla koskoca lisans programı yürüten üniversiteler var; devlette sırf araştırma görevlisi sayısı o kadar bölümlerde…

    Çok doluyum dostlarım. Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, daha sonra yine eklerim.
  8. üniversitelerin özerkliğini koruyamamasıdır. atanan rektörler, görevlendirilen hocalar, çalışan memuruna kadar belli siyasi ideolojilere hizmet eden gürühtan oluşmasıdır. biz üniversitelerden bilim üretmesini, özgür düşüncenin kaynağı olmasını bekliyorsak önce üniversiteleri siyasetin kanlı elinden çekip almalıyız. en önemli sorunlardan biri de aşırı üniversiteleşmedir. yapılan en büyük yanlış niceliği nitelikten üstte tutmamızdır. niteliksiz üniversitelerde boş yere senelerini harcayan bireyler diplomalı boş insanlar olarak işsizler ordusuna katılıyorlar. bence sorun budur.
  9. çok fazla üniversite var. niteliksiz insanlar üniversiteye giriyorlar ve yine niteliksiz olarak çıkıyorlar.
  10. olmayan üniversitenin sorunu da olmaz. namaz kıldıran seccade icadı kıvamında bilim olmaz. üniversite diye bir şey kalmamıştır. zaten isimleri de artık külliyedir. çift kör randomize çalışmaları, kuran okunan çiçeklerin daha erken açması üzerine olan adamlardan akademisyenlik beklemeyin.