-
bir ah çektim ki dün gece
duvar bana vah vah dedi
bir of çektim ki kendimce
duyan derdi pek çok dedi
sabahı etmek zor gelince
rüzgar esti mum püf dedi
delirmek mi, yok be sende
nedenim yok hiç yok kedi -
zaman döküldü
yılların tepesinden.
haber getirmez ulaklar
hayallerinin sesinden.
sanki ay
soluksuz koşturmalarda
güneşten bile çaresiz... -
"akşam kayıkları"
yine kıyak bir nehirdeyiz
adı, tadı yalnızlık.
kendimize dahil ediyoruz
aşk parolasını gerçekle kavuşturan herkesi.
keşkelerimizle
amalarımızla
fakatlarımızla
çünküler kuruyor
mavi göğün altında
mavi kadehlerimizi
mavi bir yaşamın
mavi dileklerine gönderiyoruz.
gelmek niyetindeyse mutluluk
işte böyle akşamlarda gelir.
uzak melodiler,
melodilerin uzaklığı,
tuzaksız avlar böyle gelir.
gözlerimizi serdik yollara
gövdemizde açan geçmişle
ufku tarıyoruz
ve sanki
görüyoruz
görmek
istediğimizi... -
üzerimde sabaha karşı işlediğim bir cinayetin kokusu var.
yüz kere
yüz kere yıkandım.
güzel kokular sıktım
artık alışmalıyım anasını satayım.
saçlarımı kestirip günahlarımla sevişmeliyim
aynaya baktığımda içimi görebilmeliyim
gerçekte içimdeki o zehirli yaratığı
boynundan tutup bir hamlede öpmeliyim
bir çift parlak gözün beni sevgili sandığı o geceye geri gitsem.
kaçmasını istesem, kaçmasa
gidip kendimi bağlardım
birileri bana dehşetle bakarsa
arkama yaslanıp ağlardım
ayaklarından çekerek ölüme sürüklediğim o güzel insanlar.
hepinizin bunu hak ettiğini düşündürecek şeyler var
ama ağlamanızı istiyorum.
öfkeden daha kıymetli gözyaşı
her döndüğümüz duvar köşesinde
kanlı ellerinizin izleri var
ne yaptınız kendinize böyle?
ölmek üzereyken günahlarınızı temizliyorsunuz
sanki daha önce hiç ölmemiş gibi bakıyorsunuz -
gülümse.
kaybolan yıllarına
kayıp giden zamana
hüzne ve kumsala
gülümse.
ellerinden tut keşkelerin
ve pişmanlıkların
inin sahile bir akşam
tuz kokusuyla dertleşin
dalgalara bırak taşısın
ruhunu uzaklara
binlerce günün yükü
nasıl bükmüş belini
bir hamalsın geceden gündüze
sırtında taşırsın güneşi
o güneş ki
gece yakar enseni
ismi melankoli
boşluğa rağmen göğsündeki
gülümse
mor göz altı ve kırmızı
gözlerine rağmen gülümse
o gözler ki
bir zamanlar yaşa yabancıydı
kaçarken fırsatlar
ve tek başaramayan senmişsin gibi
hiç kimse sıkmadığında elini
gülümse.
gülümse.
çünkü ne bu dünya güldürecek seni
kaçan yıllar ne de
sen ve ben, dostum
varlığımı biliyorsun işte
bana gülümse
çünkü ne bu dünya güldürecek seni
kaçan yıllar ne de. -
sana bir şarkı söylemek isterim
yalnızca sevdiğim şarkıları söylerken güzeldir sesim
deniz gören bir yere oturalım
dalgalar
ve ellerin
sen dur öylece
bense sıcaklığını hissedeyim
sana bir şarkı söylemek isterim
uzak diyarlara ait
bilmediğin
ama çok sevdiğin dilden hani
ceketini al çabucak gidelim
rüzgara karışsın nefesin
sen ufka bak uzun uzun
bense seni izleyeyim
ah nasıl isterdim
sana bir şarkı söyleyeyim -
kalemimin gölgesine saklanan gülüşünü yazıyorum sevgilim daha çok daha çok daha çok.
ama yakınıma baksalar
ama aynalarda sürseler izini
ama etrafıma baksalar
sanacaklar
gülüşün
hiç yok hiç yok hiç yok! ...
kızmamak lazım. -
yaşasın, vakti geldi
kemiklerimi kıracaklar
ince dallar
incinen dallar
hiç sebepsiz ayaklar altına alınıp çat diye ezilen dallar
hepsi bana benzeyecek
yaşasın, çok yaşasın
çünkü vakti geldi
mahvolacağım
lime lime olduğumda kurtulacağım
beni terk edecek yeşiller maviler
önce mora saracağım
sonra siyaha döneceğim
siyah beni saklayacak
siyah beni gizleyecek
yaşasın
kalbim ölecek
ben kurtulacağım
sabahları ekmek almaktan
dinliyor gibi yapmaktan
anlıyor gibi yapmaktan
anlaşılıyor gibi yapmaktan
artık sürüklemek zorunda kaldığım sevgi yüklerinden kurtulacağım
ipleri çözülecek
kollarımdan bacaklarımdan yükselecekler
terk edemediğim sancılar beni terk edecekler
üzerime gelemeyecekler artık
tatlı sözlerle cesaretimi kırmaktan vazgeçecekler
çürümeyeceğim
yavaş yavaş kazmayacaklar derinimi
bir kere kıracaklar kemiklerimi
ve ben kurtulacağım
vazgeçeceğim dil dökmelerden
yorulmayacağım
sadece bir kere
bir kere kıracaklar kemiklerimi
mahvedecekler beni
ve ben kurtulacağım. -
ansızın bir kiraz sabahında
güneşli bir güne gel,
alacakaranlık yorgun gözlerini
kızıl güneşe aralarken.
kır lalesi hüzünlü yaprağında
bir damla çiy ağlarken,
toprak kırağıdan battaniyesini
usulca üzerinden atarken.
günebakan utangaç boynunda
sessizce yere bakarken,
altın sarısı kirpiklerini
dökmeye daha var, henüz erken.
güneşli bir günde gel
yağmurlu bir günde git
başımı yasladığım pencerenin
buğusuna karışsın gözyaşlarım -
karanlik.
adi karanlik.
gozum goruyor yalanlari.
siyahla kaplanmiyor toprak
bakiyorum renklere
hep bir isik var gecede
aydinlik karanligin icinde
kapatamiyor gece gunduzu
karanlik
adi karanlik
ulasamiyorum sana bir turlu
ne siyahta ne zifirde sen yoksun
gizlenmiyor suratlar
gece gizlemiyor renkleri
gunduz gostermiyor gercekleri
yerinde duruyor bastigim yer
ben geciyorum buradan
ha bu yer ha obur yer